17 Mart 2012 Cumartesi

gülün adı hüzün...







Hüzün, bir hazin kelime. Ayrılık gibi, hicran gibi; ama mutluluk gibi de. Bazen bir gözde görürüz onu, bazen bir yüzde. Bazen bulutlarla gelir, bazen lodoslarla.

Hüzün tarih olur, Bağdat ufuklarını Osmanlı tuğları misali bekleyen hurma fidanlarıyla; Tuna boylarını hatem yakutları gibi süsleyen kaleler ve burçlarla gelir yedi yüz yıllık hafızamıza. Elhamra avlusunda derin uykulara dalmış mağrib güneşi olur kah; kah Kudüs gecelerinde savrulan Selahaddin rüyaları.

Aziz-i vakt idik a'da zelil kıldı bizi.

Hüzün gözyaşı olur, bazen bir eylül bulutundan dökülüp dilemmalarımıza karışır; bazen bir Kanuni mersiyesinden akıp güneşlerimizi buharlaştırır. Paramparça olmuş kutsal kitapların mürekkeplerini dağıtır bazen, bazen kandil gecelerinin pişmanlıklarına dökülür yüreklerimizden. Kimi zaman bir bayram sevincinin ardına gizlenen yetimin gözünde acı; kimi vakit fersudeleşmeye yüz tutmuş gülün yaprağında kırağı sıfatında belli eder kendini.

Hurşide baksa gözleri halkın dola gelir

Hüzün söz olur, yarı yollarda bırakılmış yeminlerin ve vaadlerin peçesinden yüz gösterir kimi, kimi bir elyazmasının derkenarına yazılır bir ayrılık türküsü niyetine. Bir mücelled güldeste olur yazılsa tüm hüzün sözleri ve binbir geceyi dolduran tutilerin dilinde şeker niyetine çiğnene çiğnene tutar şöhreti alemleri. Sabahların kokusuna karışan bir pişmanlığın terennümüdür bazen ve bazen da gecelerin korkusunu damıtan bir şarkının dizesi.

Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkıt ne bilir

Hüzün mevsim olur, böler bir uykuyu bazen; bazen bir paranteze alır acıları. Güz mü, eylül mü bilinmez; ortası mı sonu mu anlaşılmaz anın. Şakaklarına düşen benek benek karlar mı densin yılların gölgesini taşıyan, başında gül rengi bulutlardan Lahuri tüller mi olsun Hicaz şarkılarında bestelenen?!.. Hüzün karanlıktır, yalnızlıktır, korkudur. Ve hüzün bazen en büyük umutlara gebedir.

Bir mevsim-i hazanına geldik ki alemin...

Hüzün renk olur, son dalın son yaprağında sararırken yakar içimizi; son fırtınanın son dalgasında köpürürken kanatır yüreğimizi. Mavi gecelerin ve kurşuni bulutların örtüsüdür hüzün. Hatırlamanın mestliğinde eflatuni bir ırmağın hasret yarasıdır, gül gül olup açan ateşin kederlerin masum çiçeğidir. Sahilde bir gurubdur o, ufukta bir şafak. Perde perde solan hayatımız...

Gül ateş, gülbün ateş, gülşen ateş, caybar ateş

Hüzün sevda olur, hayalini getirir annelerin, yavruların ve süveydaya durup melankolisini yaşatır sevenlerin, sevgilerin. Fuzuli'lerin Galib'lerin kinayeleri ve tevriyeleri onun üstüne yazılır, bülbüllerin kumruların şeyda tenasüpleri ve mecazları ona dillendirilir. Umman gemicilerinin ufuklarında deniz feneridir hüzün, semavat müneccimlerinin kadrlerinde Ayyuk.

Muhabbet bir bela şeydir giriftar olmayan bilmez

Hüzün alışkanlık olur, acıların yol dönemecinde azığını kuzgunlara kaptıran gönüllerin ömre süren Selva'sıyla tartılır. Yüzbin yıl sonra yeşerecek tohumlar için saklayıp suyu, vahalardan kurumuş dudaklarla geçer delikanlıca. Mermer beyazında ayetlere teslim olmuş bir buhur-ı Meryem'in nazenin tebessümüne Namus-ı ekber vasıtasıyla gelen nefestir o.

                               Hazan ki durmadan evrakı su-be-su dökülür

Hüzün, Kureyş'te Süheyb-i Rumi; Yemen'de rahip Bahira, Konstantinepol'de Ulubatlı Hasan olmaktır.

                     Hüzün, mazlumlar adına bir saman çöpüyle devleri yere sermektir
.
  Hüzün, Şeyh Şamil toprağında alnından vurulan bir çocuktuHüzün, harflere sığmayan bir nimet-i İlahi'dir.

                                Hüzün, her hale şükretmenin diğer adıdır

                      Hüzün, seyerandır maverada.

                                          Hüzün, özleyiştir.

                      Hüzün ki en ziyade yakışandır bize!..




Iskender Pala

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder