21 Mart 2012 Çarşamba

Allah resulu ve çocuklar

Allah Rasulü ve Çocuklar


Allah Rasulü (SAV) hayatın her alanında mükemmel bir insandı. İnsanlar onu kendileriyle veya kendi dönemlerinin sözüm ona ‘büyük şahsiyetleriyle’ kıyaslamamalı. Araştırmacılar da hayatın her sahasında mükemmel bir insanı... ruhanilerin kendine müteşekkir olduğu insanı arıyor gibi onu araştırmalıdır. Eğer onlar Hz Muhammed’i arayacaklarsa Onu mutlaka kendi boyutunda aramalı. Bizim gibi doğru düzgün hayal kurmasını bile beceremeyen insanların ona ulaşması mümkün değil. Çünkü Allah özel nimeti olarak ona her sahada üstünlük bahşetmiştir.

Allah Rasulü gerçekten insanlığın iftihar tablosudur. Bir iftihar tablosu olarak yaşadı ve gurub etti. İnsanlık onun gibi birisin görmedi ve göremeyecek... onu çağdaşları bile tam olarak anlayamadı. Onların çoğu onu anlayamazldı. Ama ümmeti içinde onu bilip saygı duyanlar her gün artmaktadır.

O müstesna bir aile reisi mükemmel bir baba eşi menendi olmayan bir dedeydi. O her yönüyle müstesna idi.

O çocuklarına fevkalade şefkatle muamele eder ve onların nazarlarını maneviyata çevirmeyi de ihmal etmezdi. Onlara tebessüm eder onları okşar ve severdi fakat asla uhrevi meseleleri ihmal etmelerine de izin vermezdi. Dünyevi meselelerde olabildiğince açık Allah’la aralarındaki münasebeti devam ettirme bakımından da gayet ciddi ve vakarlı... bir taraftan insanca yaşamayı gösterirken diğer taraftan da onların dini vazifelerini ihmal etmelerine izin vermezdi. O çürümelerine meydan vermeyecek ve onları sürekli uhrevi aleme hazırlamak için çok dikkat edecekti. O sırat-ı müstakim üzereydi.. bu Onun ilahi ilhama mazhar fetanetinin bir başka yönünü teşkil ediyordu...

Müslim tarafından rivayet edilen bir hadiste Allah rasulünün hizmetçisi payesine ulaşmış ve bunu fasılasız kemal-i sadakatla devam ettiren Enes bin Malik diyor ki:

“Aile fertlerine karşı Hz. Muhammed (SAV)dan daha şefkatlisini görmedim”[1]

Allah Rasulü o kadar merhametli o kadar samimi ve içtendi ki kimse onunla kıyaslanamazdı.

Bu itiraf sadece bizim tarafımızdan yapılsa ehemmiyetsiz görülebilirdi. Fakat karıncayı bile incitmeyen milyonlarca refet ve şefkat insanı Onun bütün insanlığı kucaklayacak kadar şefkatli olduğunu ilan ve itiraf ediyorlar.

O da her birimiz gibi insandı... fakat bütün insanlarla ilişki kursun diye Allah onun kalbinde derin bir şefkat vazetmişti.. onun için Allah Rasulü hem aile fertlerine hem de diğer insanlara karşı müstesna bir sevgiyle dopdoluydu.

Bütün çocukları ölmüştü. Kıpti asıllı Mariye validemizden olma en son çocuğu İbrahim de uzun yaşamadı.Allah rasulü hayattayken onca işine rağmen bakıcının gözetiminde olan İbrahim’i ziyaret eder onu kucağına alır öper ve okşar... sonrada evine dönerdi.[2] Vefat ettiği zamanda Allah Rasulü onu kucağına alıp bağrına basarak gözleri yaşlı hüznünü ifade etmişti. Bazılar Allah Rasulünün bu haline şaşırınca O da şu cevabı vermişti: “Gözler yaşarır kalpler mahzun olur fakat biz Allah’ın hoşnut olduğundan başka bir şey söylemeyiz diyerek dilini işaret etmiş ve: “Allah bizi bununla muaheze edecek[3]” demişti. O insanların en merhametlisi en şefkatlisi idi.

Torunları Hasan ve Hüseyni sırtına alıp dolaştırırdı. O seviyedeki bir insanın bunu yapması mümkün müydü? Fakat o hiç tereddütsüz yapardı. Böyle yapmakla onların sonraları kazanacağı şerefi müjdeliyordu. Yine bir gün Hz. Hasan ve Hüseyin onun sırtındayken Hz. Ömer Peygamberin hanesine girdi. Onları böyle şerefli bir yerde görünce ‘Ne güzel bineğiniz var’ dedi. Ve hemen Allah Rasulü ekledi: “Onlar ne güzel süvariler!”[4]Onlar Allah Rasulünün kendilerini nasıl şereflendirdiğinin farkında olmayabilirler. Fakat gelecekte onların kazanacağı mevki ile Ehli Beytin başı olarak Allah Rasul onları şereflendiriyordu. Evliyanın en müstesna şahsiyetleri onların soyundan gelecekti. Onun bu iltifatları sadece torunlarına has değildi... onun bütün soyu da bu iltifattan nasiplenecekti. Bundan dolayı Allah Rasulünün ehli beytinin meşhur bir ferdi Abdulkadir Geylani şöyle der: “Allah Rasulünün mübarek ayakları benim omuzumda; benim ayağım da bütün evliyanın omuzundadır.” Bu ifade kıyamete kadar gelecek bütün evliya içindi.

Allah Rasulü çocuklarının yetişmesi hususunda da orta yolu takip etti. Bütün çocukları ve torunlarını çok sevip sevgisini onların kalbine yerleştirdiği gibi sevgisinin kötüye kullanılmasına asla müsaade etmedi. Onun evlatları arasında kasden yanlış yapan yoktu ama hataen bir yanlış yapılmışsa Allah Rasulünün muhafazası onları son anda da olsa dalaletten korurdu. Bütün bunları onları sevgiyle kuşatarak ve vakar havası oluşturarak yaptı. Mesela bir defasında Hasan veya Hüseyin kendilerine sadaka olarak verilen hurmayı yemek istemişlerdi de Allah rasulü hemen koşara ellerinden alıp: “Bize sadaka olarak verilen hurma haramdır”[5] demişti. Harama karşı daha çocukluklarından itibaren onları duyarlı yetiştirmekle Allah Resulü terbiyeye dair önemli bir prensibi bize talim ediyordu.

Medine’ye her dönüşünde birkaç çocuğu bineğine alırdı. Bu durumlarda Allah Rasulü sadece kendi torunlarını kucağına almaz hanesinde ve hanesinin yakınlarında olan bütün çocukları da kucağına basardı. Bu engin şefkati sayesinde çocukların gönlünde taht kuruyordu.

O bütün çocukları severdi. Hasan ve Hüseyin’i sevdiği gibi torunu Üsameyi’de severdi. Çoğu zaman dışarı çıkarken Üsame’yi omuzlarına alırdı. Hatta bazen nafile namazları kılarken bile onu omuzlarına alır secdeye vardığında onu yere bırakır bitirdiği zamanda tekrar omuzlarına alırdı.[6]

Üsame’ye olan bu derin sevgisini bir on yıl öncesine kadar kızlarını diri diri gömen topluma kız çocuklarına nasıl muamele yapılması gerektiğini öğretmek için gösteriyordu. Bu toplum içinde Allah Rasulünün torunlarına gösterdiği alaka alışılmamış o güne kadar kimsenin görmediği bir alakaydı.

İslam’a göre kız-erkek ayrımı yoktur. Bunu bizzat Allah Rasulü göstermiştir. Nasıl olabilir ki? Onlardan biri Hz Muhammed diğeri Hatice; biri Adem diğer Havva; biri Ali diğeri Fatıma. Her büyük erkeğin arkasında büyük bir kadın var.

Allah Rasulünün kızı Fatıma ehli beytinin annesidir. O bizimde annemizdir. Allah Rasulü kızı Fatıma yanına girince hemen kalkar elinden tutup kendi oturduğu yere oturtur... kendisinin ve ailesinin sıhhatini sorar onu okşar ve iltifat ederdi.

Hz Fatımayı kendi canı gibi severdi... kendisine olan bu sevgisini bilen Fatıma da O’nu kendi canından çok severdi. Onun en büyük görevi kıyamete kadar gelecek evliya ve asfiyaya nüvelik etmekti. Babasını ve Onun İslama çağrı metodunu göstermekti. Onun için vefatını haber verdiğinde ağlayıp inlemiş ilk vefat edip kendisine kavuşacak olanında o olduğunu söyleyince de çok sevinmişti.[7] O babasını babası da onu sevdi.. Allah Rasülü Fatımayı severken bile tamamen ölçülüydü ve onu insan ruhunun yükselmesi gereken alemlere göre yetiştirmişti.

Allah Rasulü kızı Fatımayı eğittiği gibi aile efradı ile Sahabesini de öbür dünyaya hazır olacak şekilde eğitmişti. İnsan ebed için yaratılmıştır. Onları ancak ebediyet ve Ebedi Zat tatmin eder. Onun için insan bilerek veya bilmeyerek Onu isteyip arzular. Bütün dinlerin ve bütün peygamberlerin mesajların özü öbür dünyayla ilgilidir. Bunun için Allah rasulü onları ebedi huzur ve saadete hazırlarken Kendisinin huzurunda tadacakları bu huzur ve saadetin örneklerini veriyordu. Fatıma bir defasında Allah Rasulünün huzuruna boynunda bir gerdanlıkla gelmişti (diğer bir rivayete göre bilezikle gelmişti) de Allah Rasulü: “İstermisin ki halk –dünyanın ve semanin sakinleri- Peygamberin kızı elinde cehennemden bir zincir taşıyor (takıyor) desin?”

Onları sevdi ve nazarlarını ahirete diğer dünyaya ve ebedi güzelliklere... Allah’a çevirdi. Onun bu sözleri Hz. Fatımay yetmişti. Zira bu söz onun gönlünde taht kuran ve bütün hücrelerine kadar işleyen insandan geliyordu. Onun için Hz. Fatıma diyor ki:

Hemen gerdanlığı sattım bir köle satın alıp hürriyetine kavuşturdum ve doğruca Allah Rasulüne gittim. Yaptıklarımı kendisine anlatınca sevindi ve ellerini açarak Allah’a şükretti: Bütün hamd (kızım) fatımayı cehennemden koruyan Allaha’ dır[8].

Elbette Hz Fatıma gerdanlık taktığı için günahkar olmamıştı ama Allah Rasulü onu mukarrabin (Allaha yakın olanlar) dairesinde tutmak istiyordu. Efendimizin ikazı takva (Allah korkusu) ve kurb (Allah’a yakınlık) içindi. Bu dünyaya karşı alakasızlık bir yönüyle kıyamete kadar Müslüman ümmetini temsil edecek Ehli beyt analarının titizlik ve hassasiyetine uyan bir örnekti. Hazan Hüseyin ve Zeyne’l-Abidin gibi abid kimselerin annesi olmak kolay bir görev değildi. Allah Rasulü önce onu Ehli beytin annesi sonrada Abdulkadir Geylani Muhammed Bahuddin el-Nakşibendi Ahmed Rıfai Ahmed Bedevi Şazeli ve daha nicelerine anne olacak şekilde hazırlıyordu. Sanki ona: “Kızım sen öyle biriyle evlenip gelin gideceksin ki o evden nice altın halkalar çıkacak. Boynundaki altın halkayı bırakta Nakşibendi Rıfai Şazeli ve daha nicelerinin ruhunda ortaya çıkacak evliyalar halkasının annesi olmaya bak. Çünkü boynunda altın halkayla böyle büyük kimselerin annesi olmak kolay değil”. Bunun için Allah Rasulü bu hususlarda kendi hanesine karşı daha sertti. O yüzünü öbür dünyaya dönerek onlara doğru yolu hatırlatıyor adete dünyaya bütün pencerelerini kapatıyor ve Size gerek olan Allah’tır diyordu.

Bütün ömürleri öbür dünyaya çevrili bir hayat yaşayacaklardı. Bunun içinde Allah Rasulü sevgisinin gereği olarak en çok sevdiklerini dünyevi pisliklerden temizliyor dünyevi tozun-toprağın eteklerine bulaşmasına izin vermiyordu. Nazarlarını ulvi alemlere çeviriyor kendisiyle birlikte olmak için onları hazırlıyordu.

Kişi sevdiğiyle beraberdir. Hz Muhammed (SAV) ı seviyorsanız onun yolunda olacaksınız onun yolunda olanlar ötede onunla beraber olacaklardır. Ailesini ve Ashabını bu beraberliğe hazırlamak için Allah rasulü onları sevip bağrına basarken bu sevgisini de yerinde kullanıyordu.

Buharı ve Müslim onun sisteminin diğer bir kesitini anlatıyor: Hz Ali tarafından anlatılan rivayette şöyle diyor:

“evimizde hiç hizmetçimiz yoktu. Evin bütün işlerini bizzat Fatıma kendisi yapıyordu. Küçücük bir evde oturuyorduk. Fatıma ocağı yakar ve yemek pişirmek için uğraşırdı. Çoğu zaman ateşi alevlendirmek için üflerken elbisesini yakardı. Dahası ekmeğimizi pişirir ve eve su taşırdı. Değirmen taşı çevirmekten eli; su taşımaktan da omzu nasır bağlamıştı. Bu arada Medine’ye savaş esirleri getirildi. Allah Rasulü bu esirleri müracaat edenlere veriyordu. Fatıma’ya babasından bir hizmetçi almasını söyledim. O da gidip istedi.

Fatıma anlatmaya devam eder:

Babama gittim fakat evde yoktu. Hz. Aişe “geldiğinde ben haber veririm” dedi ve bende eve döndüm. Daha yatağa yeni girmiştik ki Allah Rasulü içeri girdi. Biz doğrulmak istedik fakat o buna müsaade etmedi ve gelerek aramıza oturdu. Ayaklarının soğukluğunu vücudumda hissediyordum. Ne istediğimizi sordu bende durumu izah ettim. Allah Rasulü uhrevileşmiş bir vaziyette: Ey Fatıma! Allah’tan kork ve Ona karşı vazifende kusur etme! (Allah’ın farzlarını yerine getir ve kocana itaat et) Sana başka bir şey daha söyleyeyim: Yatağa gitmek istediğin zaman otuz üç defa Sübhanallah Elhamdülillah ve Allahu ekber de. Bu senin için hizmetçi almandan daha hayırlıdır.”[9]

Allah Rasulü şunu kastetmiştir: “Ben senin yüzünü diğer aleme çeviriyorum bana ulaşmak ve benimle beraber olman için iki yol var: kulluk şuuru içinde Rabbine karşı vazifeni yerine getirmen ve kocana karşı olan sorumluluklarını yerine getirmen. Eğer bir hizmetçi sorumluluklarını yüklenirse bu vazifeni eksik yapmana sebep olabilir. Zülcenaheyn olman lazım ki yükseklere ulaşasın Nasıl bir erkek veya kadın Allah’ın Mükemmel kulu olabilir? Nasıl bir şahıs mükemmel bir insan olabilir ve mükellefiyetlerini yerine getirir? Senin vazifen bunların cevaplarını bulmandır.

İlk önce Allah’ın müstesna bir kulu ol. Kendi neslinden gelecek bütün evliyayı temsil eden büyük insan Aliye karşı görevini yerine getir ki bütün mükemmel eşyanın ve mükemmel insanların toplandığı yer Cennette benimle birlikte olasın.

Bu arada istidradi olarak Hz. Ali hakkında bir şeyi anlatmadan geçemeyeceğim.Allah rasulü ona kızını hiçbir tereddüt etmeden vermişti. Çünkü Hz Fatıma gibi bir Peygamber kızına koca ve Peygambere damat olmayı hak ediyordu. Zira o şah-ı evliya idi ve bu tabiatta yaratılmıştı. Bir gün Allah Rasulü ona şöyle demişti:

“Ey Ali! Her peygamberin nesli kendinden devam etmiştir fakat benim neslim seninkinden devam edecek”[10]

Ali peygamber neslinin torunlarının... ismen zikretmek gerekirse Allah rasulünün Al-i beytinin babasıdır. Bunun için Aliye itaat etmek Peygambere itaat etmektir... Peygambere itaat ise Allah’a itaattir. Onun için Aliyi seven Peygamberi de sevmeli ve sünnetine uymalı.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder