31 Ekim 2012 Çarşamba

ağla geri gelmez günlere...

Bu akşam o kadar durgun ki sular
Gömül benim gibi kedere diyor.
İçimden mazide kalma duygular
Ağla geri gelmez günlere diyor.

Necip Fazıl Kisakürek

sabır kıl

Misâfirsin felek bağında bendin salma efkâre
Düşersen bir belâya, sabır kıl Mevlâm verir çâre

ALVARLI EFE

aşinaya aşinayız


"Aşinâya aşina bigâneye biganeyiz "

Nef'i



ümidimi affına merdiven yaptım

Kalbim kasvet bağlayıp yollar da sarpa sarınca,
ümidimi affına merdiven yaptım.
Günahım gözümde büyüdükçe büyüdü ama,
onu alıp affının yanına koyunca,
affını tasavvurlar üstü büyük buldum.”

~İmam-ı Şafii Hazretleri~



bir gönülde iki aşk barınmaz!



Bir dilde iki sûz-i mahabbet olmaz
Bir fânus içre iki şem’ etmez câ

Semerkandlı ÂGÂH

[Bir fanusa iki mum konmadığı gibi, gönülde de iki aşk barınmaz…]

el çektim...

Koyup âlâyiş-i dehri yöneldim cânib-i Hakk'a
Bu bâzârın ferâgat eyledim sûd u ziyânından

EDİRNELİ İBRAHİM ÇELEBİ

[Dünya bulaşıklık ve gösterişini bırakıp Allah tarafına yöneldim.
Bu pazarın kâr ve zararından vazgeçtim, el çektim…]


hiç imiş...


Şu yalan dünyanın sonu hiç imiş,
Akşam gelip konan, sabah göç imiş...

PİR SULTAN ABDAL



Allah bırakır mı yanlarına?

Biz unutsak da ölümden beter işkenceleri,
Kim demiş onların Allah bırakır yanlarına.

Faruk Nafiz Çamlıbel

ne dem baki ne gam baki

Gamına gamlanıp olma mahzun Demine demlenip olma mağrur
Ne dem baki ne gam baki, ya hû!”


nadan eline düşmeye gevher

Ki nadan eline düşmeye gevher
Sanur nadan anı bir kuru mermer
Ya alur kem bahaya satar anı
Ya olur bıragakor kalur ebter

Bu razı eşrefoğlu Rumi açma
Sınırı bekle zinhar öte geçme
Bu aşk deryasının gevherlerini
Çıkarıp olur olmaz yere saçma"

Eşrefoğlu Rumi


gönül Allah'ın evidir


Dil beyt-i Huda’dır, ânı pak eyle sivâdan

Kasrına nüzul eyler o sultan gecelerde...”

Gönül Allah’ın evidir, onu Allah’tan gayrı her şeyden temizle ki, Rahman gecelerde o saraya nüzûl etsin; İlâhî varidatın kalbe sağanak sağanak yağsın.”

(Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.)


bulamadım dünyada gönüle mekan

Bulamadım dünyada gönüle mekan

Nerde bir gül bitse etrafı diken"


 Sümmani

yüreğin fazla geliyor


Yüreğin fazla geliyor taşıyamıyorsun,
gözlerinden damlaması bundan...
 
Mehmet Deveci

Git gayrı


Şimdi
Akıllı ol yüreğim
Git gayrı
Yaşanmamışlıklarınla
Git ki
...
Bir umut kalmasın
Ağrıyan sancılarına...

Mehmet Deveci

aşk şiddetli bir muhabbettir


Aşk,şiddetli bir muhabbettir. 
Fâni mahbuplara müteveccih olduğu vakit, ya o aşk kendi sahibini daimî bir azap ve elemde bırakır. Veyahut o mecazî mahbup, o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için, bâki bir mahbubu arattırır; aşk-ı mecazî, aşk-ı hakikîye inkılâp eder.

9.mektup

30 Ekim 2012 Salı

iyiyim işte...


İyiyim işte,
Biraz hüzün var sol yanımda,
Biraz da ağlamaklı oluşum..
Mehmet DEVECİ

niye ağlıyormuş?


Konuştunmu yağmurla....niye ağlıyormuş.....?

Ali Hakkoymaz

Bad-ı Hazan




Nam u nişane kalmadı fasl-ı bahardan
Düşdi çemende berg-i dıraht i'tibardan
Eşcar-ı bağ hırka-ı tecride girdiler
Bad-ı hazan çemen el aldı çenardan...
BAKÎ
[Sonbahar erişti ve bahar mevsiminden ne ad ne de bir iz kaldı.
Artık kırlarda, ağaç yaprakları da itibardan düştü.
Bahçenin ağaçları bir derviş gibi soyutlanmışlık hırkasına büründüler.
Sonbahar rüzgarı, kırlarda çınardan el aldı...]

kara toprağın altında

KARA TOPRAĞIN ALTINDA
Teferrüç eyleyu vardım, sabahın sinleri gördüm
Karışmış kara toprağa, şu nazik tenleri gördüm

Çürümüş, toprak olmuş ten, sin içinde yatar pinhan
Boşanmış damariakmış kan, batmış kefenleri gördüm

Yıkılmış sinleri dolmuş, evleri belirsiz olmuş
Kamu endişeden kalmış, ne düşvar halleri gördüm

Yaylalar yaylamaz olmuş, kışlalar kışlamaz olmuş
Bar tutmuş, söylemez olmuş, ağızda dilleri gördüm

Kimisi zevk ü işrette, kimi saz ü beşarette
Kimi bela vü mihnette, dün olmuş günleri gördüm

Soğulmuş şol kara gözler, belirsiz olmuş ay yüzler
Kara toprağın altında, gül deren elleri gördüm

Kimisi boynunu eğmiş, tenini toprağa salmış
Anasına küsüp gitmiş, boynun buranları gördüm

Kimi zari kılıp ağlar, zebaniler canın dağlar
Tutuşmuş sinleri oda, çıkan tütünleri gördüm

Yunus bunu kanda gördü, gelip bize haber verdi
Aklım vardı, bilim şaştı;nitekim şunları gördüm

Yunus Emre

29 Ekim 2012 Pazartesi

dert ile meşk etmek



Dert ile meşk'i bir tas'a koydular.
meşk tasın suyu iken dert suyun içindeki oluvermiş.
su meşk'i ;
suyun içinde ki dert ile kaynayıp
demlene demlene bir delii oluverdi...
delii divâneliğin önünde ki perdesi
divânelik ise pervâneliğin penceresi



28 Ekim 2012 Pazar

söz suya atılan taşın haleleri gibidir

 Söz, suya atılan taşın etrafındaki hâleler gibidir.


Suyun etrafındaki halkaların



ne kadar genişleyebileceğini bilemeyeceğiniz gibi,


sözün gönüllerde ne etki yapabileceğini de bilemezsiniz,


burada anlatırsınız,


kim bilir kimin gönlünde ne etkiler bırakır !”



Sabahattin Zaim




adı aşk




Cihanı hiçe satmaktır; adı aşk…

Dökülüp varlığı gitmektir; adı aşk…


Belâ yağmur gibi gökten yağarsa,

Başını âna tutmaktır; adı aşk…

Bu âlem sanki oddan bir denizdir

Âna kendini atmaktır adı aşk…




Eşref oğlu Rûmi





Üzeri kül hikayesi

Hiç mi

Hiç eskimedi tuhaflığım


Gülü içime atıp söyleşirim


Sorma bu işin esrarını


Üzeri kül hikâyesi ...








özlemin naz hali...

Derler ki ney aşk için toprağı ve suyu bırakmıştır; tıpkı
ilâhî aşk yolunda mâsivâyı (dünyaya ait her seyi) terkeden
insan gibi..
Derler ki ney hasret ve derin ayrılık nagmelerini söylerdâimâ; neyistandan ayrıldığı için ... İnsan da can bezminden
kopuşunun yanık hüzünlerini yasaya yasaya yükselir yüce
mertebelere.

Kâlû-Belâ’dan bu yana uzayan bir derin hikâyedir
bu...

Bir vuslat özleminin naz haline getirilmiş şikâyeti...



önce yan ki...


Ele geçen şeyin tadı, tuzu, değeri oraya varmak için çekilen yol zahmeti kadardır.

Çölün tozunu yutmayan, dilini dudağını çöl güneşinde çatlatmayan


Zemzemin lezzetini bilemez,

Ömür boyu hayalini kurmayan Kabenin kadrini tartamaz.

O halde önce yan ki su seni kandırsın,

Acık ki ekmek damağında bir lezzet bıraksın.

Özle ki bulduğunda gerçekten bulmuş olasın..



Hz. Mevlana


hikmetine razı ol ki rahat edesin


Madem bizi çalıştıran halıkımız Rahim ve Hakimdir;

başa gelen her şeyi rıza ile, sevinçle, rahmetine, hikmetine itimatla karşılamalıyız.



Bediüzzaman,

Daha ne kadar süsleyeceğiz?

Ah...
Bu bedenler içine kalp arıyor, Kalıbımız içindekinden utanıyor, Daha ne kadar süsleyeceğiz testinin dışını, içi kurudu çatlıyor...




Gercek körler...


Gerçek körler, cesede âid gözleri âmâ olanlar değil, gönül gözleri kapalı olanlardır. Yoksa cesed gözü kapalı, fakat kalb gözü açık öyle has kullar vardır ki, onlara öteler ötesi ayandır.

O.N.TOPBAŞ

ne fayda?


İçim zemheriyi yaşarken dışarıda güneş olmuş ne fayda...


Bab-ı Hüzün
28.10.2012


Ah vefa

Vefayı
Dostluğu
Karşılıksız sevmeyi kelimelerde yaşamaya alışanlar
gerçeğini gördüklerinde
elbet tanıyamayacaklar..

Mehmet Deveci

27 Ekim 2012 Cumartesi

merhaba dost yalnızlığım...


MERHABA DOST YALNIZLIĞIM
Hoşgeldin sefalar getirdin gönül evime.
Buyur geç her zamanki yerine sana yüreğimin sıcaklığını almış
bir fincan kahve tadında acı ve hüzünlerimi ikram edeyim. İçine şeker yerine gözyaşlarımı dostluğumu sohbetimi koyayım.
Neler gördük seninle neler yaşadık yalnızlığım!
İhanet hırkasını sırtına geçirmiş ne "dost" yüzleri tanıdık.
Bilmedik bilemedik yalnızlığım bunu bize öğretmediler.
Duygu simsarlarının elinde saf duygularımızın
üç-beş kuruşa satıldığına şahit olmadık mı?
Yüreğimizden her vuruluşumuzda her kanayışımızda
insana duyduğumuz sevgiye sarılmadık mı?
Dönüp dönüpte yaramızı kendimiz sarmadık mı?
İnsanların ikinci yüzlerini sonradan öğrenedik mi acıyla hüzünle..
Ahh yalnızlığım!
Bilmedik bilemedik bize bunu öğretmediler.
Yüzümüze vuran yalancı bir güneşe açmadık mı
gönlümüzün tüm çiçeklerini.
Oysa bilemedik yalnızlığım her yalancı baharın ardından
zemheri bir ayazın geleceğini. Kaç kere vurulduk
kaç kere ayaza vurduk üşüdük titredik ne boralara ne fırtınalara
verdik yüreğimizi. Kanadık incindik bin acı sözle.
Bilmedik bilemedik..
Bunları bize öğretmediler yalnızlığım
Bunca şeye rağmen gönlümüzdeki filizleri hep Canlı tuttuk
saldık köklerini filizlerimizin Toprak anaya.
belki şu an zayıf ve cılız ama direniyor.
Biliyorum bir Gün o da güçlenecek.. Tıpkı yüreğimizdeki küçük
masum kız gibi gözleri ufukta hep ileriye ve umuda yürüyecek.
umudunuz hic kaybolmasın...

ilm-i aşk



Ney yandı, neyzen yandı, semahane yandı, hayalhane yandı, an yandı, zaman yandı... Bir tek ney sesi bütün bir dünyayı gözümde kül etti de kulağımda bir ateş iniltisi...
(Fatih Duman/ İlm-i Aşk)





Hiç kendi gönlünü tavaf ettin mi?


HİÇ KENDİ GÖNLÜNÜ TAVAF ETTİN Mİ?

Bâyezid-i Bistâmî hazretleri yolda bir grup insanla karşılaşmış. Onlara “Nereden geliyorsunuz?” diye sorunca, Mekke’den döndüklerini ve orada hac ibadetini îfa ettiklerini söylemişler. Bistamî de “Boşuna zahmet etmişsiniz” demiş,
Beytullah’ın aslı orada değil ki burada. Keşke biraz da insanı tavaf etseydiniz.
Dikkat edilirse, dervişler, zikrederlerken hep sağd...
an
sola doğru dönerler, kalb istikametine. Kalbe doğru. Aksi istikamete yönelmezler, sırf kalpten uzaklaşmamak için. Kalpten, yani insandan.
Unutma o halde ey talib, seni senden, hakikatinden uzaklaştıran her ne ise, sen de ondan uzaklaş! Aynanda görmen gereken kendi zatın, iskeletin değil!
Hadi söyle, hiç kendi gönlünü tavaf ettin mi ey talib?


şemsiye ve hüzün



Karla karışık İstanbul…
Şemsiye ve hüzün…
ki şemsiyenin çatısı altına sığmadığından ıslanıyor duygularınız…
Özgür Gümüşsoy

25 Ekim 2012 Perşembe

söylemeye kıyamadıklarım


Hâlâ sımsıkı tutuyorum içimde,
o, söylemeye kıyamadığım kelimelerimi.

Mehmet Deveci

yürek sızılarım...

Her şey unutulacak belki.
Değişecek zaman.
Savrulacak tüm hüzünler, zamanın gerisine
Ne sen kalacaksın gerilerde ne de ben...
Biteceğiz...
...

Ama tarihin yüreğine tutulmuş sızılarımın notları, bir ömür yaşayacak...

Mehmet DEVECİ


vuslatta bayramdır...






Hayata rastgele serpiştirilmiş ilahi ikramlar, kıymet bilen kullara her daim bayram yaşatır.
Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan...
Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yal...nızlık...
Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.

Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp ‘Çok şükür bugünü de gördük’ diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.

Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.
Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kâbuslu bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek bayramdır.

Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmuş bir ilişkiyi bitirmek de öyle...
Vuslat da bayramdır öte yandan...
Endişe içinde beklediğinden mektup almak, telefonda ansızın sesini duymak, deli gibi burnunda tütenin boynuna sarılmak bayramdır.

En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.
Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır.
‘Ona güvenmiştim, yanılmamışım’ sözü bayramdır.
Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...

Yeni bir sözcük öğrenmek, bir tünelin sonuna gelmek, müzmin bir işin kapısını çarpıp uzun bir yola çıkıvermek bayramdır.
Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmek bayramdır.

Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.

Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır
.
Sonrasında gelen ilk diş bayramdır, ilk söz bayram, ilk adım, ilk yazı, ilk karne bayram...
Güne gülümseyerek başlamak bayramdır.

‘İyi ki yanımdasın’ bayram, ‘Hiç pişman değilim’ bayram...

Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek, konu komşuyla yarenlik edebilmek, akşamları eskimeyen bir keyifle çay demleyebilmek bayramdır.

Zamanı donduran eski fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş eski kitapları aynı inançla okuyabilmek, yol arkadaşlarının yüzüne utanmadan bakabilmek bayramdır.

Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram...
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.

Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.”

Can Dündar





kader güllerimizi eğsede...


kalk yüreğim, toparlan gidiyoruz..!
Yar deyip susalım, Yaradan'dır deyip razı olalım!..
Biz kısaltmadık aşkı..
Takdire boyun eğmek gerek yüreğim..
Kader güllerimizi eğse de,
'Elhamdülillah' diyelim...
Hz-Mevlana

geçecek...



Sonbaharın o gri havası ve
salına salına düşen solgun yaprakları
daha çok hüzün düşürüyor göğsümüze..
Bakmayın kimselerin bundan bahsetmediğine
Geçer diye bekliyor herkes
...
"geçecek" diye mırıldanmasalar bile
geçsin istiyorlar mat renkler..

Elinde olmayana bağlanılan en güzel, en iyi niyettir: "Geçer"

Mehmet DEVECİ



bayramınız mubarek olsun



Rabbimize İsmailce teslim olabilmek ve kestiğimiz kurbanların Hak katında makbul olması duası ile bayramınız mubarek olsun...

İnsanın acısını insan alır


Yüksek sesle konuşan, asık suratlı bir kalabalık içinde bir sessizliği onarmaya çalışmaktan sindi üstüme, bu ezilmiş gül rengi acemilik.
 
Bir kirlenmeden korunmak için susarak yaşadığım her şeyin bir yenilgi olduğunu çok sonra öğrendim. Benim, kıyısında bir saygıyla beklediğim olanak, başkalarının çiğneyip attığı bir sıradanlıktı.
 
İnsanın acısını insan alır.
 
 
Herkesin gövdesiyle varolduğu yerde yüreğini öne süren "bir beyazdım, zenciler arasında" kimsenin başkasının gözünün içine bakamadığı, herkesin çoğalmak için aynasını yanında taşıdığı yankısız bir zamanda, insanları sulara bakmaya çağıran meczup, bir beşinci mevsim simyacısıydım, yanlışını sevip yenilgisini kutsayan...
Bir solgunluktan geliyorum evet... 

İnsanın acısını insan alır...

Şükrü Erbaş

24 Ekim 2012 Çarşamba

dünya durmuyor gidiyor




Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz.

Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor.

Mesnevi-i Nuriye

Ömür boyu...

Nerede o eski bayramlar derdik dimi ?
Onu bile diyemez olduk işte.
Nerede arefe , bayram neşesi.
Bayram geçemiyor mu artık isimden öteye.

Rabbim ; Kalbime bir bayram sevinci
...Kurban edelim kanı aksın hüznümüzün.
Taşımayalım ; ayrılık , yalnızlık endişesi.
Bir sevgi , bir aşk lütfet ömür boyu sürsün. ''
Ersin Boztepe

23 Ekim 2012 Salı

acı...


Bir çırpıda söylenen ama yudum yudum içilen cümledir acı..

Mehmet Deveci



atamadım yüreğimi


Kudüs yüklü bir hasret sardığında içimi
kavruldum, ezildim,
acıttım acınacak tüm yerlerimi
bir taş olupta atamadım yüreğimi ...

Mehmet DEVECİ


Rahmeti sonsuz Rabbim..


" O "
Bir daha, bir daha bakar her düşüşümüze...

Umut kandilleriyle bekletir göklerde görevli meleklerini.

...
Düşeni de sever, dönsün diye, kalksın diye, gelsin diye…
“O”na yakışanlığıyla durur her yerde.

Düşenlerdedir gözleri,

Tövbelere ısmarlanmış dualar bekler, Rahman’lığıyla, Rahim’liğiyle, Seddar’lığıyla.

Mehmet Deveci

Hayatla sulh yolu




Öyle çok bekliyorsun ki, an geliyor neyi beklediğin silikleşiyor dimağında.
Günler birbirinin nüshası olarak kaldırılıyor ömrünün tozlu raflarına.
Ayırt etmenin, farkına varmanın o büyük erdemi de yok oluyor haliyle.
Kaygılısın, ne yapsan da hayatla bir sulh yolu bulamıyorsun.
Özgür Gümüşsoy // Takvimlerin Değişim Süreci