30 Mart 2013 Cumartesi

ten yanar ,canan gelir...


Sen ile ten arasında bir rüyadır an gelir /
An, sen ile bir rüyadır, ten yanar, canan gelir...
 K.B

hiç..


Hiç düşündüm Hiç söyledim ... Ne anladım kime ne.
K.B./

boz bakışlara kül dökülmüş...



Boz bakışlara kül dökülmüş ateş nem bilir /
Yanmasa tatsızdır gönül, iflahı kadem bilir...
K.B

Dilden öze...

El dediğin dize vurmaz dokunur
Söz dediğin dilden öze okunur
Yar dediğin bıkmaz ömre sakınır
Bir celsede ölenin işidir bu...
Şems-i Tebrizi

27 Mart 2013 Çarşamba

Sahiplendiğin acılar...



"Sırf sevdiklerin göz yaşı dökmesin ya da kırılmasınlar diye sahiplendiğin acılar vardır.
Ve bu durum bazen ömrünün tümünü kapsayabilir."

Uğur Gökbulut

 

24 Mart 2013 Pazar

mümkün mü durdurmak zaman ipini

Dermansız dizlerin dünya yükünü;
Yüklenmek ister de lakin nafile...
Mümkün mü durdurmak zaman ipini;
Yol alır yıllarca binler kafile...

Ali Hakkoymaz



23 Mart 2013 Cumartesi

devası ''O''

Hastaydım İyileştim.
Hastalığım "Ben" idi.
Devası, "O" oldu.


o gün tüm nimetlerden sorulacaksınız...

o gün her türlü nimetin şükründen sual olunacaksınız...



Bir gün bir tanıdığımı misafir ettim.Sabah kahvaltısında kendisine bal ve tereyağı ikram ettim ve:
_Bu kahvaltıda yediklerimiz haşır meydanında bizden sorulur ,bu nimetlerden hesaba çekiliriz .Bunun cevabını nasıl veririz dedim.O misafir dedi ki:
_Allah o kadar azametiyle beraber benim bir kaç lokma bal ve tereyağımla mı uğraşacak ?
Halbuki o bal ve tereyağının bize nimet olarak gelmesi bütün kainat fabrikasının işlemesi neticesinde elde edilir.Güneş,ay yıldızlar,küre-i arz ,gece,gündüz,mevsimler ,unsurlar,nebatat ,hayvanat ,kısaca bütün kainat çalışmazsa o nimet bize nasib olmaz.Dolayısyla bu iki nimet (bal ve tereyagı)kainat kadar külli bir şükür ister.Bu nimetlere şükretmemek ise ;o inam-ı ilahiyeyi tekzib ve bütün kainattaki mevcudatın hukukuna bir tecavüzdür.Elbette o zat-ı zülcelal,bu bu nimetlere karşı şükürle mi yoksa küfranı nimetle mi mukabele ettiğimizi bizden soracaktır.
İnsan mal ve evladı çoğaldıkça Allah'tan gafil olur,hesap ve suali unutur.Halbuki Allah(cc;),her insanı mazhar olduğu bütün nimetlerden suale tabi tutacaktır.Hiçbir nimet küçük değildir.Sultan-ı Kainat'ın bir hediyesi  ve bütün kainat fabrikasının bir mahsulu olması sebebiyle büyüktür.bu cihetle hesaba tabi'dir.Cenab-ı hak bu hakikati Tekasür suresinde şöyle beyan etmektedir.:
''Sonra kasem olsun ki ;o gün her türlü nimetin şükründen sual olunacaksınız.''(tekasur-8)
Bu surenin tefsiri adedinde hadis kitaplarında gelecek rivayetler mevcuttur.:
''Kıyamet gününde ,kula sorulacak ilk nimet sorusu şöyledir.''Biz senin bedenine sağlık vermedik mi,sana su  içirmedik mi?(tirmizi tefsir b.89,sure 102 ,hadis no:3357)
Bir gün Resulallah (sav)evinden çıktı.Hz.Ebu Bekir ve Hz.Ömer'e rastladı''sizi bu saatte evinizden çıkaran nedir ''diye sordu.Açlık ya Resulallah  dediler.Nefsimi eelinde bulunduran Zat'a kasem ederim ki sizi evinizden çıkaran şey ,benide çıkardı ,kakın! dedi.Birlikte Ensardan bir adamın (Ebu'l Heysem Malık Bin Teyyehan (ra)ın evine vardılar.Ebu'l Heysem :Elhamdülillah bugün benden daha şerefli misafirleri olan yoktur dedi.Gidip onlara üzerinde yeni kızarmış yarı ve tam olgunlaşmış hurmalar bulunan bir hurma dalı getirdi.Buyurun bundan yiyin dedi.Daha sonra bir hayvan kesmek için bıçağı eline aldı.Peygamber(sav)ona :''sakın sağılan hayvanı kesme ''buyurdu.Ebu'l Heysem onlara bir koyun ve bir oğlak kesti.Koyundan ve hurmalardan yediler ,su içtiler .Yemekten doyup suya kanınca Resulallah(sav)Ebu Bekir ve Ömer'e ''Nefsimi elinde bulunduran Zar-ı Zülcelale kasem ederim ki kıyamet gününde size bu nimetlerden sorulacaktır.Açlık sizi evlerinizden çıkardı bu nimet size erişmeden dönmediniz''buyurdu.Ardındanda şu ayeti okudu.''O gün muhakkak bütün nimetlerden hesaba çekileceksiniz.
Müslim ,eşribe 140.hadis no:2038 ,muvatta ,sıfatun -nebi 28,hadis no:2932,tirmizi zuhd 39 hadis no:2370
10.SÖZ.HAŞIR RİSALESİ ŞERHİNDEN.

bismillahirrahmanirrahim


Bismillâhirrahmânirrahîm" cümlesi,

Arşı ferşe bağlayan ve kâinatı ışıklandıran

ve her dakika herkes ona muhtaç olan öyle bir hakikattir ki,
...
milyonlar defa tekrar edilse yine ihtiyaç vardır.

Değil yalnız ekmek gibi hergün,

belki hava ve ziya gibi her dakika ona ihtiyaç ve iştiyak vardır.

Şualar

muhabbetin şartı

Muhabbetin Şartı
Veysel Karânî, kendisine Rasulullah’ın (sav) hırkasını getiren Ali (ra) ve Ömer (ra)'e sordu:
-Siz Muhammed (sav)‘i seviyor musunuz?
-Evet
-Peki eğer sevginiz sıhhatli ise O’nun mübarek dişlerini kırdıkları gün ona muvafakat etmiş olmanın gereği olarak (O’nunla hemhâl olmak için ) niçin dişlerinizi kırmadınız? Çünkü muvafakat, muhabbetin şartıdır. Sonra kendi dişlerini gösterdi, ağzında bir tane bile diş yoktu. Sonra ekledi:
-Ben O’nu sûret olarak görmedim, O’na muvafakat etmiş olmak için dişlerimi söktüm. Çünkü muvafakat dindendir.
Bu dokunaklı söz ikisinin de içini sızlatmıştı. Anladılar ki muvafakat ve edeb makamı ayrı bir makam olup, Rasûlullah (s.a.v.)'ı görmemiş bulunan birinden edeb öğrenmek gerekmektedir. Fâruk:
-Ey Veysel, bana dua et.
-Umumî olarak dua ettiğimde, sana da dua etmiş bulunuyorum. İmanda meyih ve (tashih) olmaz. Her namazda teşehhüde oturunca: "Allahım, bütün mü'minleri bağışla." (İbrahim, 14/41) diyorum. Eğer sizler, imanı selâmetle kabre kadar götürürseniz dua sizleri de bulur, eğer bunu yapamazsanız ben boşuna dua etmem. Fâruk:
-Nasihat et, dedi. Şöyle cevap verdi:
-Yâ Ömer! Allah'ı tanıyor musun?
-Evet.
-Eğer O'ndan gayrısını tanımazsan senin için daha iyi olur.
-Biraz daha öğüt vermez misin?
-İzzet ve Celâl sahibi Allah seni biliyor mu?
-Evet biliyor.
-Eğer diğer biri seni bilmezse senin için daha iyi olur. Fâruk:
-Biraz bekle, ta ki sana bir şeyler getirip takdim edeyim, deyince, Veysel elini koynuna sokarak iki gümüş para çıkardı ve:
-Bunları deve güderek kazanmışımdır. Şayet şu paraları harcayabilecek kadar yaşayacağıma dair bana teminat verirsen, ancak o vakit diğerlerini kabul ederim, dedi ve ekledi: Zahmet ettiniz, şimdi geri dönünüz, zira kıyâmet yakındır, bir daha ancak dönüşü mümkün olmayan o günde karşılaşırız. Ben şimdi kıyâmet yolunun azığını hazırlamakla meşgulüm.
Karen'liler, Kûfe'den döndükleri zaman Veysel, kavmi arasında hürmet ve itibar görmeye başladı. O ise bunu istemiyordu. Onun için oradan kaçtı, tekrar Kûfe'ye geldi. Bundan sonra Herem b. Heyyân hariç onu bir daha kimse görmedi. Herem diyor ki:
-Veysel'in şefaatteki derecesinin hangi hadde ulaştığını işitince, onu görme arzusu bana galebe çaldı. Kûfe'ye giderek kendisini aramaya koyuldum. Tesadüfen Fırat sahilinde abdest alıp elbise yıkarken buldum. Selâm verdim, selâmımı aldı ve bana baktı. Musafaha etmek istedim ama elini vermedi. Yâ Veysel! Allah'ın rahmeti üzerine olsun, Allah seni bağışlasın, nasılsın, dedim. Hâlinin zayıf olması ve ona olan muhabbet ve merhametin sebebiyle beni bir ağlama tuttu. O da ağladı ve:
-Ey Heyyân'ın oğlu Herem! Allah ömürler versin, nasılsın, seni bana kim kılavuzladı?
-Benim ve pederimin ismini nereden bildin, beni hiç görmediğin hâlde nasıl tanıdın?
-Hiçbir şey ilminin haricinde kalmayan ve her şeyden haberdar olan bildirdi ve de ruhum ruhunu tanıdı, zira mü'minlerin ruhları yekdiğerine âşinâdır.
-Bana Rasûlullah (s.a.v.)'tan bir hadis rivayet et.
-Ben O'nunla görüşmedim ama hadislerini başkalarından dinledim. Lâkin, muhaddis, müftü ve müzekkir (vaiz) olmak istemem. Zira benim işim nefsimledir, bundan vazgeçmem.
-Okuyacağın bir âyeti dinlemeyi arzu ediyorum. Veysel, bunun üzerine eûzüyü çekti, hıçkırarak ağladı ve: "İnsi ve cinni ancak bana ibadet etsinler diye yarattım" (Zariyât, 51/56). "Biz yeri, göğü ve ikisi arasındaki şeyleri oyuncak olsun diye yaratmadık, bunları ancak hak ile yarattık. Lâkin insanların çoğu bunu bilmezler." (Duhan, 44/38-48) meâlindeki âyetleri okudu. Ve öyle bir nâra attı ki az kalsın aklı başından gidiyordu. Sonra bana dönüp sordu:
-Ey Heyyân'ın oğlu, seni buraya getiren sebep nedir?
-Seninle huzur ve sükûn bulmak.
-Ulu ve Yüce Allah'ı tanıyıp da O'ndan başkasıyla huzur ve sükûn bulan birini hiç görmedim, tanımadım!
-Bana öğüt ver.
-Yattığında, ölümü yastığın altına koy, kalktığında göz önüne getir. Günahın küçüklüğüne bakma, kendisine karşı günah işlediğin zatın büyüklüğüne bak. Eğer günahı küçük görürsen Allah'ı küçük görmüş olursun.
-Nerede ikâmet etmemi emir buyursun?
-Şam'da.
-Orada maîşetimi nasıl temin edeceğim.
-Üzerinde şirk gâlib olan ve öğüt kabul etmeyen gönüllerden elaman!
-Diğer bir nasihat daha lütfeder misin?
-Ey Heyyân'ın oğlu! Banan öldü. Adem, Havva, Nuh, İbrahim, Musâ, Dâvud, Muhammed (s.a.v.) de vefat etti. Rasûlullah'ın hâlifesi Ebu Bekir irtihâl etti, biraderim Ömer de öldü. Vah, vah Ömer'im...
-Allah'ın rahmeti senin üzerine olsun, henüz Ömer ölmedi.
-Hakk Teâlâ bana Ömer'in acı haberini vermiştir. Sonra ben ve sen de öleceğiz, dedi ve salavât getirdi, dua etti. Benim sana nasihatim şu olsun, dedi:
-Ulu ve Yüce Allah'ın Kitab'ında gösterilen ve sâlihlerce tutulan yola sıkı şekilde sarıl, ölümü hatırlamaktan bir an dahi gâfil olma, kavmine varınca onlara nasihat et, Allah'ın mahlûkatına öğüt vermekten geri durma, ümmetin cemaatına (ve ehl-i sünnete) muvafakat etme hâlinden bir adım bile geri atma, aksi takdirde farkına varmadan derhâl dinden çıkar, cehenneme yuvarlanır gidersin.
Sonra bir miktar dua etti. Ve: "Ey Heyyân'ın oğlu, hadi şimdi buradan git, ne sen beni göreceksin, ne de ben seni! Seni hayır dua ile yâdedeceğim. Sen de beni duada unutma. Sen şu taraftan git, ben de bu taraftan gideyim." dedi. Bir süre kendisiyle gitmek istedim ama bana izin vermedi ve ağladı, beni de bir ağlama tuttu. Bana anlattıkları sözlerin ekserisi Ömer ve Ali (ra)'ye dairdi. Sonra ardı sıra ağladım ağladım. Nihâyet gözden kayboldu, bundan sonra bir daha kendisinden haber almadım.

ihlas gemisine tevekkül yelkenini aç

Tevekkül bâdbânın kıl küşâde fülk-i ihlâsa
Eser bahr-i emelde bir müsâ'id rûzgâr elbet...

-Fitnât Hanım-

İhlâs gemisine tevekkül yelkenini aç, şu emeller denizinde beklediğin rüzgar elbet esecektir

havz-ı kebir


Kur'an-ı Kerim okunduğu yere havz-ı kebir denir .Hizmet-i İmaniyye ve Kuraniyye dersleride buna dahildir.Bu cemaate iştirak eden kimseler temizlenir.

22 Mart 2013 Cuma

yağmur...

Yağan yağmur bir insanın dışından çok içini ıslatıyorsa eğer,
Ya karanlığa karışmıştır hayalleri,
Ya da bir bulutun sinesinde asılı kalmıştır umutları..
Kadim Dolunay

21 Mart 2013 Perşembe

pek alcak bir yer....




Siz nasıl da menekşe gözlüsünüz onlarsa hep aç gözlü!
Ah siz ölümsüzsünüz dünya üstünde, onlar ölümlü.
Ve siz nasıl da güzel kokuyorsunuz, insanın hası
Onlar kenarda kirliler; onlar atık, onlar sası.
Ah siz, nasıl da ‘siz’siniz buram buram, onlar avam.
Bu cahilin, yoksulun, barbarın ışık neyine, onlar ziyan!
Siz ‘it was very amazing’ derken ‘and fun’
Onlar özür dileyenlerdi ağacın ruhundan.
Balkonunuz çok yüksek sizin baş döndürüyor.
Dünya pek alçak bir yer olacak yakında öyle görünüyor.

Birhan Keskin

sevmek...


sevmek;

yaşamın bizi sürüklediği uçurumun kıyısında tutunduğumuz o incecik gelincik sapı

şükrü erbaş

20 Mart 2013 Çarşamba

Canında götür...


Yanında götür-me beni;
Canında götür!
Hayata Takılan Sözler'den-
Ali Hakkoymaz



19 Mart 2013 Salı

susulacak şey...


susulacak şey ne kadar çok aslında ...

Bab-ı Hüzün

sadaka...



Sadaka nasıl mal ile olur.

İlim ile dahi olur.

Kavl ile, fiil ile nasihat ile de oluyor."

Bediüzzaman -25.Söz


18 Mart 2013 Pazartesi

suret-i zahirde...


Ne manâlar, ne sözler mündemicdir safha-i dilde
Egerçi sûret-i zâhirde hamûşum kitâb-âsa...
NERGİSİ

( Her ne kadar görünüşte kitab gibi susuyorsamda, (aslında) gönlümde ne manalar, ne sözler var bir bilseniz.)


ehl-i kalem...


Meyl eylemez ashab-ı hüner laf u güzafa
Mahiyyetini, var ise bildir kaleminle

( Hüner ehli insanlar laf ve sözlerle vakit kaybetmezler. Eğer hünerin var ise bunu kaleminle bildir, yaz herkes bilsin)

 

yar odur ki...




Yâr odur ki sabreder yârin cefâsına
ve terk eder rızasını o'nun rızasına
Gerçek aşık olana
Kılıç çalsalar bile,
Aramaz yârda hata; bakar hatasına.
Duymuşum; sevenler çöle düşermiş,
Dayanamadıklarından yârin eziyetine, halkın kınamasına.
Bense dostun semtine eğer çıkmasa bir yol
Girmem!
ve bu baş düşmüyorsa ayaklarına yârin
Vermem !..
Sâdi Şirâzi

 

16 Mart 2013 Cumartesi

mevsim ilkbahar

Geleceksin; mevsim ilkbahar...
Gözlerim çiçeklerden rüyâ...
Gözlerim; ne zaman baksan taze bir rüyâ;
Güleceksin.
Geleceksin; dallarda sevdâlı meyveler;
Dokunsan ellerin yanar!

Ali Hakkoymaz

Ey Rabbim!

Ey Rabbim! Sen beni benden daha iyi bilirsin. Ben de kendimi başkalarından daha iyi bilirim. Ey Alemlerin Rabbi! Halkın bende zannettiği iyilik ve faziletleri bana nasip et ve bende olup halkın bilmedikleri günahlarımı da affeyle! Söyledikleri güzel sıfatlar karşısında beni, kendini beğenmişlik ve gurur gibi âfetlerden koru!
Hazreti Ebu Bekir (r.a)

14 Mart 2013 Perşembe

dil-i hazin

Gülmek ol gonceye münāsiptir
Ağlamak bu dil-i hazîne gerek...
 BAKİ

(Gülmek o goncaya yakışır. Ağlamaksa bu hüzünlü gönlüme gerektir.)

aşk ilmi deftere yazılmaz....

Yıka kağıtları eğer bizimle hemders isen
Zira aşk ilmi deftere yazılmaz...
 HAFIZ

kim sürmüşki sefa ...

 Cefa dan zevk almalısın hemde beklemeden vefa...
kim bu aşk diyarında sürmüşki sen bulasın Sefa....


gönül ehli



Ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana
Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil...
NEF'İ
(Bağrında saf düşünceler bulunmayanlara, “bu, gönül ehlidir” diyemem; çünkü gönül ehli olanların birbirini tanımaması insaf değildir.)

13 Mart 2013 Çarşamba

kırmadan...

bir gül'ü dalında sevebilmek ne hoş;
kırmadan, koparmadan, kurutmadan...

kimbilir kaç günü kaldı ömrümüzün?

İlk yağmur damlası düştü
Kuru yapraklarına güzün.
Ardında kış kıyamet,
Dert, hüzün.
Alınyazısı hepsi.... Kısmet....
Ha yazı, ha kışı geceyle gündüzün,
Kim bilir kaç günü kaldı
Ömrümüzün?

ZİYA OSMAN SABA

lal bir lale...

11 Mart 2013 Pazartesi

sakın ha!

Ne varsa hasrete dair yuttum... Senli düşlere bile razıydım. Neylersin göremedim işte...Düştüm kem gözlere de vermedim naçar dillere ismini. Sana ne suskunluklar biriktirdim Mevlana! Ne suskunluklar... Harami yüreklere çaldırmadım emanetini. Kah ilmek boynuma suskular, kah sadrıma saplanan kör bıçak. Akan kanlarımı tembihledim. Söylemeyin Yârin ismini. Sakın ha!....
( Aşkın Gözyaşları sürpriz kitaptan alıntıdır)

kelebeğin ömrü

Anlamıştı babam taa o günlerde ömrümün uzun yollar üzerine kurulduğunu ve kısa bir hayat sürdürüp gençliğimin baharında öleceğimi. Öyle ya , kelebeklerin ömrü azdı.

Sinan Yağmur

 


Münacaat

MÜNACAAT(KASİDE-İ EBU BEKİR)Ya İlahî! Lütfunla ver rızkı az olana.

Ya Celil! Müflis kulun sıdk ile geldi kapına.


Günahı büyüktür, bu günahı bağışla çok geçmeden.

O zelîl bir kul, garip ve günahkâr gerçekten.


Ondandır unutma, hata üstüne hata ve isyan.

Sendendir bol hediyeler, iyilik ve ihsan.


Rabbim! Günahım çok, sanki sayılmaz kum taneleri.

Affet beni, bağışla günahlarımın hepsini.


Nicedir halim Rabbim? Hayırlı amelim yok!

İtaat erzağım azdır, kötü amelim pek çok!


Her hastalıktan uzak tut, ihtiyaçlarımı gider benden.

Benim hastalıklı kalbim var, sensin kullara şifa veren.


“Serin ol!” de ateşe, benim için yâ Rabbi.

Halîl için “Ey ateş, serin ol!” dediğin gibi.


Sen şifa verensin, sen işlere yetensin.

Rabbimsin, bana yetersin, sen ne güzel vekilsin.


Cömertsin, çokça verensin, Rabbim bana lütfunun hazinesinden ver.

Alâmetlerinin en hayırlısını göster, bana içimde saklı olanları ver.


Bize büyük bir mülk ver, korktuğumuz şeylerden kurtaran.

Rabbimiz, çünkü sen hüküm verensin, Cebrail ise çağıran.


Nerde Musa, nerde İsa, Yahya nerde, Nuh nerde?

Sen ey âsî Sıddık, yüce Mevla’ya tevbe eyle!


Çeviri:ŞeymaDerbeder


El Berr

Berr : Mahlukatına lütfu ve keremi bol olan


Mevlamız bize bol kazançlar ihsan eylemektedir. Bire on, bire yediyüz ve bire karşı hesapsız. O'nun ihsanına nihayet yoktur. Sevaba on ve işlenen günaha karşı bir karşılık yazdıran Allah'ımızın bize ne kadar ihsanda bulunduğunu anlamak kolaydır. Bütün bunlar Rabbimizin birer ikramıdır. (2)

O, ihsanda bulunandır. Her iyilik ve ihsanın ana kaynağı O, olduğundan mutlak iyilik sahibi ancak ve ancak O'dur. (3)

Allahü Tealanın ihsanı bütün kullarını kapsar. İyi kullarının sevaplarını artırır. Günahkarları affeder. Tövbe edenleri affeder. Eğer bir kimse kendi çocuğu üzerine "Yâ Berr" diye bu ismi yedi kere okursa belalalrdan emin olur. (4)


Berr İsmi Bilmenin Faydaları:
Kulun, günah işlediği zaman Allah'ın onu gördüğü halde bu kusurunu örterek kendisine iyilik yaptığını bilmesini sağlar. Eğer Allah dileseydı o kusurunu örtmez ve onu insanlar arasında rezil eder, böylece insanların ondan uzaklaşmasını sağlardı. Kul, Allah'ın bu iyiliğini görerek günah işlemeyi terk etmeli, bu iyiliği daima hatırlamalı, Allah'ın ihsan ve keremini müşahede etmelidir. Yaptığı hataları telafi ederek Allah'la birlikte olmalı, O'nun emir ve yasaklarının dışına çıkmamalıdır.

Kul, bütün samimiyetiyle Allah'a yönelmeli, doğru yolda olan yöneticilerin sözlerini dinleyip onlara itaat etmeli, bütün müslümanlara öğütlerde bulunmalıdır.
Yüce Allah'ın hoşnutluk ve iyiliğini her yolda kazanmak için; en sevdiğin ve en çok hoşlandığın şeyleri bağışlamalısın.
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:



"Sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça "iyi" ye eremezsiniz" (Ali İmran, 92)


Kaynaklar
Mecmuatul Ahzab, Büyük Dua Kitabı, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Denge Kitabevi Yayınları
3) Esmaü'l Hüsna, İmam-ı Gazali, Ferşat Yayınları, 2005
Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı) M. Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001

Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004

10 Mart 2013 Pazar

ne zaman isterse...

Güç neşâtın kademin kalbe alıştırmaktır
Yoksa gam her ne zaman istese hâzır bulunur

Nâbî
[Zor olan, huzur ve neş’enin ayağını kalbe alıştırmaktır.
Yoksa gam için mesele mi var? O ne zaman istese gönülde baş köşeye kurulur ve hükmünü icra eder.]

açılmaz güller

Şecerler kurumuş açılmaz güller
Kasavet bağlamış ötmez bülbüller
Diledim ki kaçam kalsın bu eller
Her etrafa baktım yollar perişan

ZİKRÎ

bir varmışım....

Bir varmışım,
çok yokmuşum.
Hiç olmuşum.

bir umut kalmasın



Şimdi Akıllı ol yüreğim
Git gayrı
Yaşanmamışlıklarınla
Git ki
... Bir umut kalmasın
Ağrıyan sancılarına..
Mehmet Deveci

9 Mart 2013 Cumartesi

kerem et!

 Ellerim tutmaz şimdi, dilim lâl, kulağım sağır
Etme, Sensizliğin yükü çok ağır Karanlıkta kaldım, her yerde gam, her anım kahır
Rabbim ruhumu huzur(un)a çağır
Senden biliyorum, rahmetin gazabından çoktur
Acizlere dahi lûtfun pek boldur
İhlas ver şu müflise, koruyucum ol
Ateş ol yak sinemi, ak korum Sen ol
Dün aldandım, bugün biçâreyim, yarına da kimsem yoktur
Ne olur Sen hep benimle ol,
Yaralı kalbimin tek Yâri ol,
Kerem et!
Başka hiçbir yere sığmayan azametinle acizinin kalbine dol


adın ki eksilmeyen tek kelime


İki tesbih boncuğu arasında bir kalp kaç kez çarpar, sayamıyorum. *İkrar*ın sukutu oluyor suskunluğum. Az ve öz olan bir anlayışla ve kıbleye doğru bir bakışla Seni anıyorum. Andıkça çoğalıyor anlamların.
Adın ki sonsuzluk..
Adın ki ahd ve vefa ..

Evimdir dediğin kalbimin en naif köşesine bırakıveriyorum ismini. Harfler ruhuma dokunuyor. Bir su damlasını doldurmayacak büyüklükteki küçüklüğümü hissediyorum. Devasa bir huzur yanağımdan süzülüyor.

Ellerim Sana doğru uzanıyor: *Sevgine talibim* diyorum; affına ve rızana..

Cevabını duymuyorum ama duyduğunu biliyorum. Eğer ki adın işiten *en gizli sesleri* olmasa, nasıl bilirim bana *buyur* dediğini. *O adı günde yetmiş kez anın* diye buyuruluyor.

Ve biliyorum ki kalp kapağı dakikada yetmiş kez açılıp kapanıyor.

Sen, kimsenin göğsüne iki kalp koymamışken ve kalpleri ancak Sen değiştirebilirken kalbimin dik durmasını istiyorum Senden. Bir muska gibi takıyorum ruhuma adını. Adın ki *gizliyi bilen, sırları gizleyen .. *

*Neden O var? * dediğimde her şey canlanıveriyor? Hayat adın geçince niçin allı morlu renklere bürünüyor?
Nasıl oluyor da Sen gelince aklıma,omzumdaki ağırlık azalıp ruhumda bir şölen başlıyor? *O, onsuz olmayandır.* diyen filozofa kulak verince, gözlerim neden böyle doluyor?

Sen ki *hiçbir şey kendisine denk olmayansın*
Sen ki *yüceliğinde yakın, yakınlığında güzel* olansın. Ben yer ile gök arasında, ümit ile korkunun ortasında, düştüğüm kayaya tekrar tırmanmak istiyorum.

Sorduğun suale *bela* dediğim günden bu yana, ismine sığan meale kulak veriyorum. Hayattan uzaklaşıp, gerçeğe yaklaşırken, va ´d edilen günü bekliyor, ömrün gelip geçiciliğine tebessümler gönderiyorum.

Ben; kulaklarım, gözlerim ve zihnimin işgal altına alındığı bir devirde seviyorum Seni. İstemelerim olmasa Senin için bir ehemmiyetim olmayacağını bilerek geldim kapına.

Ve bunun için bağlıyım adına.Nasıl ki en çok alnım yere değdiğinde hissediyorsam Seni, öyle bir anda kapatmak istiyorum gözlerimi. Seni razı edecek bir gün istiyorum Senden.

Ey *saltanatında kadim* olan adın düşüyor aklıma. Adın ki kuluna uzak olmayan ..Adın, esirgeyen ve bağışlayanr30;
Arının karnını yazan kudret ile semaları tanzim eden kudret aynı eldir. Kapkara bir gecede kapkara bir taşın üstündeki kara bir karıncayı gören de O ´dur. Varlığın bir sebebi vardır.
Sebebin de bir sebebi vardır.Ve her şeyin sebebi de büyük adındır. Sen olmasan, sınırsız sema gözbebeğime nasıl sığardı? Varlığımın sebebi, kalbimin sahibi, musibetimin ümidisin. Rahledeki Kitap, neydeki nefes, içimdeki ses adını fısıldıyor.

*İsmine sığan her şey kendisinden azdır.*
Adın *Baki*, adın *Kafi* ...

Adın en güzel isimler sahibi ..

*Kimi sevsem, Sensin.* Bilirim ki kainata dağılmış bütün sevmekler isimlerine karşı verilmiş bir muhabbettir.
Vaha sandıklarım çöl oluyor, kıyılarıma vurup giden insanlar anlamıyor beni. Kuyularda kalıyorum, yardım eden olmuyor. Bir adın kalıyor her şeyden geriye. Ben kuyuya düşsem Sen kovanı sarkıtırsın bilirim. Menzili vefa olan bir bağı var dostluğunun. Yazın buharlaşmayan, kışın donmayan, sonbaharda yapraklarını dökmeyen bir dostluk.. Dostluğundan cesaretle istiyorum Sen ´den..


Ne olur Sana en güzel göründüğüm an, al beni yanına.
Aşk susturduğu oranda büyür, büyüdüğü oranda sustururmuş.
Susuyor, Seni dinliyorum.
Adın için yaşıyorum.
Adın ki bir emanet dilimde.
Adın ki, eksilmeyen tek kelime ... !

''hiç''

Hiçlikte ''Hiç '' İken var edenimsin...

Elbette beni kendinle iyileştireceksin...

İbrahim İnecik

7 Mart 2013 Perşembe

Gönül bir yokluktan dolayı ağlasa


Gönül Bir Yokluktan Dolayı Ağlasa,
Can Hak Tealâ'yı Bulmaktan Güler."
Ebu Süleyman Dârani h.z.

usul usul toprağa karışmak


Yağmur olmak var şimdi,
Usul usul toprağa karışmak sessizce..
Aslında sessizlik,
En güzel sestir duyabilene ve anlayabilene...


6 Mart 2013 Çarşamba

Sabra sukûtu giydirebilmek

Ve Aşk;
Her zorluğun O'ndan(c.c) geldiğinin bilincinde olup
Sabrına sükûtu giydirebilmekti.
- Zeynep Demirkân

4 Mart 2013 Pazartesi

''yar''adır her cümle...

Şimdi yaradır kelimeler, şimdi yar’adır israf edilen her cümle!
[Özgür Gümüşsoy //


ukde...

İstekler her zaman gerçekleşemeyeceği için,
'ukde' diye bir kelime var sözlüklerde…
[Özgür Gümüşsoy //

rahmet bulasın...


Sen de bir sen gibi bî-merhamet âfet bulasın,
Bana rahm'eyledigün mertebe rahmet bulasın.

Muvakkitzâde Muhammed Pertev

3 Mart 2013 Pazar

belki bir gün..


Bazen tükenir kelimeler...
söyeleyecek çok şeyin olmasına rağmen
''belki bir gün''den öteye geçemezsin...
Bab-ı Hüzün

bir zemheri ertesi...

Belki bir gün
Günlerden bir gün…
Bir zemheri ertesi
Bir ikindi sonrası
Tıpkı sen gibi geç açmış
Birkaç kardelen
Ve salkım saçak bir yürekle
Gelirim sana…

Veya
Geceden kalan birkaç damla çiğ tanesi
Birkaç damla Nisan yağmuru olur
Düşerim avuçlarına

Belki bir gün
Bir ikindi sonrası, akşam kızıllığında
Ömrümün son deminde gelirim
...