21 Mart 2012 Çarşamba

Türkiye nasıl kurtulur?

Yakın tarihimizde adalet, hukuk, millî irade, millî kültür, bilgelik, tarihî devamlılık ayaklar altına alınmış, büyük haksızlıklar, zulümler, zorbalıklar yapılmış; ülke, halk ve devlete karşı çok cinayetler işlenmiştir.
Yanlış ve kötü işlerin bir kısmı uyduruk mahkemelerin zalimane kararlarıyla yapılmıştır.
Stalin Rusyasında da sözde hukuk vardı, sözde adalet vardı, sözde mahkemeler vardı...
Bütün fenalıklar vesayet rejiminin,resmî ideolojinin gölgesinde sahneye konulmuştur.
Bizde, kalkınmak ve güçlenmek için yapılanlar Japonya'da yapılanların tersi ve zıddı olmuştur.
Japonlar tarihî devamlılıktan kopmamışlar, millî kimlik ve kültürlerine bağlı kalmışlar ve Batı dünyasına açılmalarından kırk sene sonra dev Çarlık Rusyasını yenecek bir güce ulaşmışlardır.
Son yüz yıl içinde bizde yapılan radikal değişikliklerin faydası değil, zararı olmuştur.
Ülkemizde köklü değişiklikler, derin inkılaplar yapan zihniyet, halkların da bireyler gibi kendilerine mahsus kan grupları olduğu gerçeğini hesaba katmamışlardır.
Japonya bütün imkansızlıklara, ülkesinin küçüklüğüne; demir, kömür ve petrolü bulunmamasına rağmen şu anda dünyanın üçüncü iktisadî gücüdür. Biz ise, Japonya'dan daha fazla imkana sahip olmamıza rağmen çok gerilerdeyiz.
Bizdeki Mason, Dönme, Kripto Yahudi, Kripto Hıristiyan inkılapçılar; ilim, üniversite, eğitim, teknik, temizlik ve şeffaflık, adelet, iç barış bakımından dünyanın ilk beş ülkesi içinde yer alması gerekirken Türkiyeyi çıkmaz yollara sokmuşlar, genel bir dağılma, çözülme, kokuşma oluşturmuşlardır.
Yazılı, edebî, medenî Türkçeyi yitirdiğimiz ve gayr-i milli eğitimimiz iflas ettiği için artık doğru dürüst düşünemez ve dertlerimize çare ve çözüm bulamaz hale gelmişizdir.
Bu safhada Türkiye için çıkış, kurtuluş, yükseliş imkanı var mıdır?
Vakit kaldıysa, hiç gecikmeden şu evsafta (vasıflara sahip) Türkiye hizmetkarları yetiştirilmelidir:
(1) Millî kültürü çok iyi seviyede bilecek.
(2) Türkiye Müslüman bir ülke olduğu için çok iyi, çok vasıflı, çok güçlü, çok ahlaklı, çok faziletli Müslüman olacak.
(3) Teknokrat da olsa yazılı, edebî kültür Türkçesini yüksek seviyede bilecek.
(4) Dış dünyaya açılabilmesi için en az iki Batı dilini, kültür ve düşünce kitaplarını okuyup anlayacak seviyede bilecek.
(5) Para, mal, şehvet, lüks, konfor tutkunu olmayacak.
(6) Siyasete atılacaksa, bir ceketle işe başlarsa bir ceketle (bazen onu da kaybetmiş olarak) ayrılacak.
(7) Nefs dereceleri itibarıyla en aşağı nefs-i levvâme derecesinde olacak.
(8) Kendisinde münafıklığın hiçbir alameti bulunmayacak.
(9) Ondaki faziletleri (üstünlükleri) düşmanları ve karşıtları da kabul ve teslim edecek.
(10) Bu değerli kimseler, siyasî mânada değil, kültürel ve sosyal açıdan bütün kötülüklere muhalif olacak; kesinlikle yağcılık, yalakalık, dalkavukluk yapmayacak, kuyruk sallamayacak.
Bugünkü Türkiye'de böyle üstün vasıflı elemanlar yetiştirecek hiçbir eğitim kurumu yoktur.
Böyle kimseler yetiştirmek için özel, paralel, alternatif eğitim sistemleri kurulmalıdır.
Bu anlattıklarım öğretilemez, kazandırılamaz mı?
Hepsi de öğretilebilir, kazandırılabilir.
Yeter ki, ehliyetli ve liyakatli öğretmenler, üstadlar bulunsun.
Zeki ve kabiliyetli bir gence bir iki sene içinde mükemmel Türkçe/Osmanlıca öğretilebilir.
Mantık okutulabilir.
Hukuk genel kültürü verilebilir.
Bilgelik öğretilebilir.
Hukuk öğretilebilir.
Sanat, mimarlık, şehircilik kültürü verilebilir.
Bu dediklerimi rasgele hocalar öğretemez.
Bu anlattığım vasıflara sahip bir Türkiyeliyi yüksek sınıfa mensup bir İngiliz gördüğü vakit onun kültürüne, irfanına, nezaketine, görgüsüne, efendiliğine, aklına, centilmenliğine hayran kalmalı, aşağılık duygusuna kapılmalıdır.
Türkiye sıradan Müslümanlarla kurtulamaz.
Dıştan Müslüman görünecek ama bozuk, kötü, çarpık düzenin haram rantlarına, menfaatlerine, yağlı kemiklerine köpek gibi talip olacak... Böyleleriyle köy olmaz, kasaba olmaz.
Bize Ömer ibn Abdülaziz, Nureddin Zengi, Selahaddin Eyyubî, Şeyh Şâmil, Emîr Abdülkadir ahlakında adamlar lazımdır.
Şu Selahaddin Eyyubî ki, öldüğünde on ülkenin sultanıydı ve terekesinden cenaze masraflarına yetecek parası çıkmamıştı.
* (İkinci yazı)
İslam Mektepleri Açılmadan     Kurtuluş Olmaz!
Çoğunluğu oluşturan Müslümanlar, eğitim meselesini çözmedikçe, İslam okulları açıp genç nesilleri gerçek dindar olarak yetiştirmedikçe kendi vatanlarında köle ve ikinci sınıf vatandaş statüsünde esir ve zelil olarak yaşamaya devam edeceklerdir.
Müslümanlık cami binalarıyla, minarelerle, hoparlörlerle, şadırvanlarla, lüks ve israflı umre turizmiyle yücelmez. İşin başı İslamî eğitimdir.
İmam-Hatip okulları var ya...
Onlar yeterli değildir.
Mutlaka ve mutlaka İslam dinine uygun eğitim yapacak, vasıflı Müslüman yetiştirecek İslam mektepleri açılmalıdır.
Bu okulların (İngiltere kolejlerinin şapelleri gibi) camileri olacak ve öğrenciler namaz vakitlerinde öğretmenleriyle birlikte cemaatle namaz kılacaktır.
İslam mekteplerinde, bugünkü laik okullarda okutulan bütün dersler doğru dürüst okutulacak, onların yanında çok güçlü ve sağlam din kültürü verilecektir.
İslam mekteplerinde kız erkek karışık eğitim yapılmayacaktır.
İslam mektepleri dünyanın en parlak, en güçlü, en kaliteli, en beğenilen, en ciddî okulları olacaktır.
Böyle şey olur mu?
Niçin olmasın?.. Ülkemizde Lozan anlaşmasına uygun olarak faaliyet gösteren hayli Katolik özel okul bulunmaktadır. Mesela: İstanbul Karaköy'deki Sain Benoît okulu... Mesela: Pangaltı'daki Notre Dame de Sion (Hz. Meryem) Katolik kız lisesi.
Bu Katolik okullarında Müslüman çocuklar okuyor.
Müslümanların Saint Benoît, Notre Dame de Sion okullarına benzer İslam Mektepleri açmaları niçin çağdaşlığa ve laikliğe aykırı olacakmış.
Laik Fransa'da Katolik Kilisesi'nin hayli özel okulu var ve orada laik rejim devlet bütçesinden bu okullara yardım ediyor.
Türkiye Müslümanları, ülkenin 80 bin caminin kubbelerini altınla yaldızlatsalar, minarelerden 150 bin desibel ezan okutsalar, her yıl bir milyon kişi umreye gitse, şadırvanlardan sıcak menba suyu akıtsalar; yukarıda anlattığım İslam Mektepleri kurulmadıkça kurtulamazlar.
Böyle mektepler lafla açılmaz.
Bunları açıp, vasıflı Müslümanlar yetiştirebilmek için öncelikle şunlar lazımdır:
1. Şehir ve medeniyet kültürü. Böyle işler bedevîlerin becereceği hizmetler değildir.
2. Yüksek seviyede İslamî şuur.
3. Çok kaliteli idareciler ve öğretmenler.
4. Halis niyet ve aksiyon.
İslam mektepleri öyle uyduruk çirkin binalarda hizmet veremez.
Bu işler sıradan öğretmenlerle de olmaz.
İslam mektepleri cemaat ve tarikat asabiyeti ile yürümez.
Bu okullarda temel ve esas Ehl-i Sünnet olacaktır ama bu dairenin içindeki bütün olumlu çeşitliliklere kucak açılacaktır.
Vasıflı olmak şartıyla müdür Mevlevî olabilir. Müdür yardımcılarının biri Kadirî, biri Nakşî, biri Risale-i Nur talebesi...
Öğle ezanı okundu... Başta müdür beyefendi, muavinleri, öğretmenler olmak üzere bütün okul, okulun camiinde, mihraptaki sarıklı cüppeli imamın ardında cemaatle namaz kılacaktır.
Cemaat fanatizmi, militanlığı, holiganlığı bir tür (mecazî mânada) ırkçılıktır. İslam Mekteplerine ırkçılık giremez.
İslam mektepleri öyle güçlü, öyle vasıflı, öyle parlak, öyle başarılı okullar olacaktır ki, gayr-i müslimler, ecnebiler bile çocuklarını orada okutmak için sıraya gireceklerdir. Müslüman olmayan öğrencilere dinî zorlama yapılmayacaktır.
Türkiye Müslümanları acaba benim şu İslam mektepleri projeme ne diyeceklerdir?
Kaç kişinin bundan haberi olacaktır?
13.03.2012
M.Ş.EYGİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder