Üstad Bediüzzaman’ın Mektubat’ından rahatlatıcı şu sözler de içime serinlik veriyor:
“Mânen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perişaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadîr-i Rahîm’in mülküdür. Mülkü sahibine teslim et. Ona bırak; cefâsını değil, safâsını çek. O hem Hakîm’dir, hem Rahîm’dir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi ‘Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler’ de, pencerelerden seyret, içlerine girme.” (Yirminci Mektup)
Derdimle dertlenirken, açılan tefekkür kapılarından geçtikçe, mülkü sahibine teslim edebilmenin, derdimin içinde bana dermanını da bulduracağını, derdimi bana, beni derdime sevdirebileceğini hissedebiliyorum.
“Mânen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perişaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadîr-i Rahîm’in mülküdür. Mülkü sahibine teslim et. Ona bırak; cefâsını değil, safâsını çek. O hem Hakîm’dir, hem Rahîm’dir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi ‘Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler’ de, pencerelerden seyret, içlerine girme.” (Yirminci Mektup)
Derdimle dertlenirken, açılan tefekkür kapılarından geçtikçe, mülkü sahibine teslim edebilmenin, derdimin içinde bana dermanını da bulduracağını, derdimi bana, beni derdime sevdirebileceğini hissedebiliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder