31 Ocak 2013 Perşembe

kalemin ucu kesilince...


Hayattan meyus olanlar güzel sözler söylerler.
 Görmez misin ki, kalemin ucu kalemtraş ile kesilince, kalemin dili daha keskin olur…

en çokta sen ağlarsın...

Şimdi bi şey Söylesem..
Kelimeler İhanet Eder bana ..
Çeker iki cümle ile Vururum Alnından Şiirleri..
En çokta Sen Ağlarsın..
Ibrahim inecik


30 Ocak 2013 Çarşamba

ne zormuş...


Ne zormuş aşkı bulmak...
Arayı arayı bulanmak...
Geceler, sisler içinde kalmak...
Tam ramak kaldı derken...
Uzaklaşmak...

Ali Hakkoymaz

ilim meclisinde bulunmak


Resulullah (sav)buyurdular ki:Allah'ın şer'i meselelerinin konusuldugu müzakere edildiği bir mecliste hazır bulunmak 1 sene ibadet etmekten efdaldir.

29 Ocak 2013 Salı

alemleri seyre dal...

Dünyayı İsterken De Sus,
Bir Dileğe Kavuşmak İsterken de.
Öylece Seyre Dal Gitsin…

Hazreti Mevlânâ -Kuddise Sirruh



dide giryan...


Ney gibi her dem ki, geçmiş ömrümü yâd eylerim.
Tâ nefes var ise kuru cismimde feryad eylerim.
Bir ticaret kılmadım, nakd-i ömür oldu hebâ,
Yola geldim, lâkin göçmüş cümle kervan, bîhaber.
Ağlayıp nâlân edip, düştüm yola tenha garip,
Dide Giryân, sîne biryân, akıl hayrân, bîhaber..
Niyâzî-i Mısrî

Sinesinde haya olmayanın


Sireti dekolte bir insanın sureti tesettüre bürünse ne fayda?
Sinesinde hâyâ olmayanın simâsında hayat yoktur!..

 

benim babam öldü!

Allâh Rasûlü (sav), bir gün mescidden eve dönerlerken yolu üzerinde birbirler...iyle oynayan çocuklara rastladı. Fakat birden mübârek gözlerine, bir köşecikte kanadı kırık bir kuş gibi hüzünle akranlarını seyreden boynu bükük bir çocukcağız ilişti. Hemen şefkatle çocuğa doğru yöneldiler. Gönülleri okşayan tebessümüyle:

“–Yavrucuğum! Sen niçin arkadaşlarınla beraber oynamıyorsun?” diye sordular.

Çocuğun gözleri doldu:

“–Benim babam öldü! Hem oynayacak kardeşim yok!..” dedi.

Hz. Peygamber (sav), mübârek elleriyle çocuğun başını okşadı ve o esnâda yanında duran torunu Hz. Hasan’ı işâret ederek:

“–Sen Hasan’ın kardeşi olmak istemez misin?” dedi.

Bunun üzerine çocuğun yüzündeki keder ifâdesi silindi; elemi, mâsûm ve tatlı bir tebessüme döndü.

İşte Hz. Peygamber (sav), ufacık bir çocuğun gönlüne bile kıymet verir, sevgi, şefkat ve merhametiyle onu kuşatırdı. Böylece ümmetine hakîkî bayramın yolunu gösterirdi. (Osman Nuri Topbaş, İslam İman İbadet, Erkam Yay.)



Şeyh Edebali'den

Ana çile yumağıdır, oğul dua kaynağıdır.
Ana yüreği narin bir ipek,
ata bileği...
Hakk’ın diktiği en sağlam direktir.
Ne ananın ince yüreğini yakasın,
ne de babanın kapı gibi bileğini kırasın oğul.
Yarın yuva kurduğunda,
ocağınla onlar arasında köprü olasın.
Ana ve ata düşmemek için sırtımızı dayadığımız duvardır,
yarın duvar yıkıldığında kıymetini anlarsın.

/// Şeyh edebali

Cennete götürdüğün tek varlığın


Aşk
Dünyada sahip olup
Cennete götürdüğün tek varlığındır..

 

28 Ocak 2013 Pazartesi

eskisi gibi...


Ellerimi soruyorsun; sor!
Aynı.
Biraz daha yalnız biraz.
Gözlerimi soruyorsun; sor!
Eskisi gibi;
Biraz kış, biraz iki bahar, biraz yaz...

Ali Hakkoymaz


ya Rab afiyet ver!


İmam Kuşeyri (k.s.) naklediyor:

Sufinin birisi sürekli,
''Allah'ım, senden afiyet istiyorum, Allah'ım senden afiyet istiyorum...!'' diye dua ediyordu. Kendisine niçin  sürekli böyle dua ettiğini sorulunca, şöyle anlattı:
''Ben, manevi terbiyeye ilk girdiğim günlerde hamallık yapıyordum. Birgün ağırca bir un yükü  taşıyordum, dinlenmek için yükü bir yere koydum. Orada,
''Ya Rabbi, eğer her gün bana yorulmadan iki ekmek versen, onlarla yetinirdim!''  diye dua ettim. O sırada önümde iki kişi döğüşmeye başladılar; ben de aralarını bulayım diye yanlarına vardım. Birisi, elindeki şeyi hasmına vurmak isterken başıma vurdu, yüzüm kana bulandı. O sırada mahallenin asayişinden sorumlu kimse gelip ikisini yakaladı, beni de kana bulanmış görünce, kavgacı zannedip onlarla birlikte hapse attı. Bir müddet hapiste kaldım, her gün  iki ekmek veriyorlardı.
   
Bir gece rüya gördüm, birisi bana,
   
''Sen her gün yorulmadan iki ekmek istedin fakat Allah'tan afiyet (beden,din ve dünya selameti) istemedin, işte istediğin sana verildi!. dedi.
Rüyadan uyandım, ondan sonra hep,
''Ya Rabbi, afiyet ver, Ya Rabbi afiyet ver..!'' diye dua etmeye başladım. Bir ara hücrenin kapısı çalındı, birisi,   
''Hamal Ömer nerede ?'' diye beni sordu. Beni götürdü, ellerimi çözüp serbest bıraktılar.''
Resûlullah(s.a.v.)buyurdu:

"Allah'tan afiyet isteyin. Kula kamil imandan sonra afiyetten daha büyük bir nimet verilmemiştir.”
Zeynep Yılmaz

dünya madem fanidir değmiyor alaka-ı kalbe!

Gerek peder ve gerek valide, veledini bütün dünya gibi severler. Veledi elinden alındığı vakit, eğer bahtiyar ise, hakikî ehl-i İmân ise, dünyadan yüzünü çevirir, Mün'im-i Hakikîyi bulur. Der ki: "Dünya madem fânidir, değmiyor alâka-i kalbe." Veledi nereye gitmişse, oraya karşı bir alâka peydâ eder, büyük mânevî bir hal kazanır.

17.mektub 5.nokta

27 Ocak 2013 Pazar

gam evi


Gezdik bu zîr-i kubbe-i eflâkı her taraf
Vîrân-serâ-yı dil gibi gam-hâne görmedik...
 GARİBİ
Bu gökkubbe altındaki her tarafı gezdik,
Bu virane gönlümüz gibi bir gam evi görmedik.


26 Ocak 2013 Cumartesi

Efendim (sav)

Şimdi bir yetimin yüreğiyle gelsem kapına…
Büküp boynumu, kaçırsam öksüz bakışlarımı…
O gülefşan ellerinle gül eker misin saçlarıma Efendim?
O nurefşan gözlerinle nazar eder misin yüzüme Efendim?
Kadim Dolunay


25 Ocak 2013 Cuma

kendi kalbini kırmak


Sadece başkalarının kalbini kırmayız.
Bazen kendi kalbimizi de kırdığımız olur..

-İbrahim Tenekeci

24 Ocak 2013 Perşembe

Yaşanmamış anılar...

''Terlik sesi duyulmayan ev, ister tek göz olsun, ister kırk odalı; üşür...Kimsesiz ev üşür....''
''Ama sen yine de gel, boş ev, deme kırılabilir...
Yaşanmamış anılarla dolu sonuçta... Yaşanamamış anılarla...''


23 Ocak 2013 Çarşamba

Mustafa'nın (sav)eteğine yapışan.



Ümit eliyle Mustαfα(s.α.v.)’nın eteğine yαpışαn herkes,
güneş gibi αyαğını feleğin üstüne bαsαr..”
— Yαvuz Sultαn Selim

22 Ocak 2013 Salı

Mevlid-i Şerifimiz Mubarek olsun


Alemlere Rahmet Fahr-i Kainat Efendimizi insanlığa Mürşid-i Ekmel Olarak Gönderen Ve Bizleri O'na Ümmet Eden Zat-ı Zülcelale Hamdü senalar Olsun.Ol Risaletpenah Efendimizin Veladetinin Sene-i Devriyesi Bütün Ümmetine Kutlu Olsun...


21 Ocak 2013 Pazartesi

baki kalır...



Birgün ölürüm ,kalmam bu dünya da.
Bendeki sen kalır.

Herşey yok olur birgün biterde.
Aşk ile ettiğim dua'm bâki kalır.
Hasan Gül

 

20 Ocak 2013 Pazar

Eyyubi sabırla beklerim...


Üveysi özlemlerin kırıntısıyla beslenir yüreğim sahra dehlizinde..
Yusufi kuyularda kaderden kazaya düşerken,
Eyyûbi sabırlarla beklerim, beni kalbinin sultanlığına çekecek ipi..
Kadim Dolunay


kalemin çalımı dilimi ezdiğinde sustum ve sadece yazabildim...


Konuşmayı öğrendikten sonra sustum, anlam kazandı susuşlarım.

Kelimelerin peşinden giden bir bilme dilencisiydim, kırk yıl köleliğine mahkûm edecek bir ilme açıldı avuçlarım.
Üftadeyim susuz şehrin merkezinde.. Pür-hazan gönlüm, iftarsız oruçlarım...
...
'Anne' dediğimde geçen acılarım, öpüldüğünde iyileşen yaralarım yoktu benim.. Ter yağışlı, çetin yokuşlarım…
Yumdum kelimelerimi, gölgesiz lehçelerle konuştum dünyayla.. Dünya beni suçlar, ben dünyayı suçlarım...
Kadim Dolunay



19 Ocak 2013 Cumartesi

kiminde har var..kiminde yar...

Her Gönül kapısını aşk'a açılan alem sanma..
Kiminde Hâr var.. Kiminde Yâr..
Ibrahim inecik

Tahir-ül Mevlevi



İrfan hayatımızın unutulması mümkün olmayan mümtaz simalarından biri de Tahir-ül Mevlevi veya Tahir Olgun"dur. Biz onu daha çok Mesnevi şarihi olarak tanıyoruz. Bilindiği gibi Mevlana Celalledin-i Rumi Hazretlerinin şaheseri Mesnevi bir çok kalem erbabı tarafından şerhedildi. Hiç şüphesiz bunların içinde en meşhuru İsmail Ankaravî"nin yazdığı yedi büyük cilttir. Ancak hazindir ki bu hazine bugün anlaşılmayacak haldedir. Diğer Mesnevi şerhlerinin bazıları ise ya yetersiz ya şerhsiz veya ehil olmayan kimseler tarafından kaleme alınmıştır.

İşte bütün bunları düşünen merhum Tahir Olgun soyadına yakışan olgunluğuyla ve olanca dolgunluğuyla Mesnevi"yi on dört cilt halinde şerhetti. Zaten kendisi yıllarca Laleli ve Süleymaniye Camiinde Mesnevi okutmuş bir Mevlevi idi. Rahatça söyleyebiliriz ki onun yaptığı bu şerh; tefsir, hadis, tasavvuf ve diğer İslami ilimlerin muhassaları olup bugünkü neslin rahatça anlayabileceği büyük bir hazinedir.

Mesnevi şerhinin dışında “Müslümanlıkta İbadet Tarihi” “Şeyh Şamilin Gazevatı” “Matbuat Alemindeki Hayatım” ve “Edebiyat Lügatı” gibi birbirinden güzel eserler yazan Tahir Olgun Bey aynı zamanda öğrencileri tarafından çok sevilen bir muallim idi. Hoşsohbet nüktedan, mükrim ve mültefit olduğu için etrafında hayranları hiç eksik olmazdı. Evi, adeta edebiyatçılar meclisiydi. Merhum hocamız Mahir İz"in naklettiğine göre Tahir Olgun hem aruz veznini hem hece ölçüsünü maharetle kullanan güçlü bir şairdi.

“Şair Nefi"nin heccevliğine kızarak ona “kelp” diyen, zamanın meşhur simalarından Tahir Efendi hakkında, Nefi"nin söylediği meşhur:
Tahir efendi bana kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir.
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelp Tahirdir.
Kıtasına asırlar sonra Tahirül- Mevlevi –bütün Tahirler adına- Nef"iye şöyle cevap vermiştir:
Zehr-i hücvi cihana neşredenin
Dili bi şek zebanı ef"idir.
Tahir olmaz köpek, fakat beşere
Nef"i vardır o halde Nef"i"dir.
Demek istiyor ki: "Hiciv zehrini cihana yayan kimsenin dili, engerek yılanın dili gibi zehirlidir. Köpek temiz –Tahir- değildir, fakat insanlara faydası vardır. O halde faydalıdır. –Nef"i"dir.

Tahirül Mevlevi öyle ince düşünceli, hassas ve büyüklerine hürmetkâr bir zattı ki –rivayete göre- vasiyeti gereği tabutu hocasının kabrinin hizasından geçirilirken –hürmeten- omuzlardan indirilir... Mezarın seviyesine getirilip öyle devam edilir.
Yine Mahir Hocamızın nakline göre mezar taşına yazılmak üzere şu dörtlüğü kaleme almıştı:
Eli boş gidilmez gidilen yere
Boş gelmedim ya Rab ben suç getirdim
Dağlar çekemezken o ağır yükü
İki kat sırtımla çok güç getirdim

Merhum Tahir Olgun"dan bir nükte daha naklederek bu bahse son verelim:
Adları öğretmen olduğu halde mal edip kendilerine sadece diplomalı cahil diyebileceğimiz eğitimcilerin gittikçe çoğaldığını üzülerek görüyoruz. Az da olsa böyleleri eskiden de vardı. Tahir Olgun merhumun bir zamanlar görev yaptığı Kuleli Askeri Lisesi"nin edebiyat öğretmenlerinden Sadık adındaki yarı cahil de bunlardan biriydi. Edebiyat adına hatırlayabildiği tek nükte “kelp tahirdir” cümlesi olan bu adam ne zaman görse Tahir Olgun Bey"e takılır; olur olmaz yerde ve zamanda “Söyle bakayım Hoca kelp Tahir mi değil mi?” diye konuşmaktan kendini alamaz. Tabii son derece kibar ve efendi bir zat olan ve Mevlevi terbiyesi taşıyan Tahir Bey hiç cevap vermez veya hafif gülümsemelerle geçiştirir. Fakat adam arsızlığını ve kabalığını sürdürmeye kararlıdır. Her karşılaşmasında aynı soruyu sormaktan kendini alamaz. Nihayet bir gün Sadık Efendi bir dost meclisinde yine:
- Yahu! Şu kelbin Tahir olup olmadığını hâlâ anlayamadık deyince Tahirü-l Mevlevi artık dayanamaz; şu can alıcı cevabı verir:
- Azizim, kelbin Tahir olup olmadığı hala tartışılıyor ama “Sadık” olduğu kesin! Allahın rahmeti o güzel insanların üzerine olsun…
Dursun Gürlek

yine...

''İçini dökmeyi hiç bir zaman beceremiyor insan,
dönüp dolaşıp geldiği istasyon belli:
yeniden kendini toplayış...
hissede hissede uzak durdukları olabiliyor mesela,
topluyor, yine dağılıyor
yine dağılıyor
...
... yine...
|

18 Ocak 2013 Cuma

Er-Rezzak ismi Şerifine sığınan kadın

Kocası ölünce, akrabaları tarafından: ''Artık eşin de öldü, sana kim bakacak'' diye acınan; ancak bir çırpıda: ''Ben kocamı hiçbir zaman rızık verici olarak görmedim...'' diye karşılık veren kadın! Sen var ya ah sen ...
'Sen' olmayı dileyebileceğim kadınlardan bir kadınsın sen işte...


cumamız nur olsun...

17 Ocak 2013 Perşembe

bir kapı bend ederse


Bir kapı bend ederse bin kapı eyler küşad
Hazret-i Allah'dır malik-i Fatihu'l-ebvab...
ŞEMSİ

Hazreti Allah, bir kapıyı kapatırsa bin kapıyı açar,
Kapalı kapıları açaçak (anahtarlar) sahibi O’dur.

Bağlı kellimeler

Sükutun diline bağladım kelimelerimi
çöz çöze bilirsen...

Mehmet DEVECİ

mamur olmadan...

Sür çıkar ağyarı kalpten, ta tecelli ide Hak
Padişah konmaz saraya hane mamur olmadan.
Niyazi Mısri (Sufi ö. 1693 )
Hakk’tan başka ne var ise gönülden silip at ki Hak tecelli ede.
Padişah saraya gelmez mekan güzelleştirilmeden


gerçekliğe ulaşmak...




Kişinin gönülde kendisi olmak sevginin başlangıcı,
sevgilide kendisi olmak ise sonu olmalıydı.
Birincisi hamlık ikincisi olgunluk.
Kişi sevgiyle varlığı, aşk ile hakikatini tanıyordu.
Çünkü aşk kendisinden geçip sevgilideki gerçekliğe ulaşmanın adıydı...
İskender Pala /Şah ve Sultan

16 Ocak 2013 Çarşamba

Hayat bir elimde ölüm diğerinde


Dervişim dünyaları taşırım cebimde
Hayat bir elimde; ölüm diğerinde..
Erdem Bayazıt




15 Ocak 2013 Salı

Eğer...



Koca okyanusu tutmaya çalışırsan eğer
Avucundaki bir damla sudan da olursun bazen...
Özgür Gümüşsoy

14 Ocak 2013 Pazartesi

son defa...


Birgün utku için, hicran yerine
Dalmak için hülya bahçelerine
Dostların ıslanmış çehrelerine
Son defa, hasretle bakar giderim

Nurullah Genç


13 Ocak 2013 Pazar

kalbim..



ahşap evlerin yalnızlığı dolanır saçlarıma
gamsız bir yağmur çiselenirken üstüme
yasaklı bir köy türküsü dolanır dilimin ucuna
ve yağmalanmış bir kentin bulutlarına yüklerken düşlerimi
tanımadığım uzaklara göç ediyor kalbim.
...

kaç dilde susmalı?

Kaç dille susmalı insan;
Anlatmak için kendini Dünya'ya..?

birinin eline sağlık birinin yüreğine...



yalnızca “Çaya kaç şeker ?” diye soran biri değil ,
hapşurunca,
“-Yarhamükâllah ” diyecek biri ..
”-ıhlamuruna limon atayım mı ?” diyecek biri olmalı..
birinin eline sağlık olmalı,
birinin yüreğine sağlık …”

Hakikat sözüdür...

HAKİKAT SÖZÜDÜR BU MECMUAMIZ

Cünûniyyet aşkın bidayetidir
Beka ba' del '-fena nihayetidir

Her ne gelse dil-dârdan icabet
...
Eylemek İhlasın alâmetidir

Hakikat sözdür bu mecmuamız
Nebî vü velînin rivayetidir

Kıssa-i Kelîle vü Dimne değil
Âşık u ma'şûkun hikâyetidir

Eş'âr-ı şeker-sâ vü nazm-ı dil-ârâ
Tûtî-i tab'ımın kerametidir

Üzülmek rişte-i âr u vardan
Mîr Nigârînin selâmetidir

Seyyid Mîr Hamza Nigârî Karabâği Hz (K.S.)


12 Ocak 2013 Cumartesi

sevgili yeryüzü


sevgili yeryüzü;
sana, namazsız ezan ile sevenlerimin kucaklarında geldim.
seni, ezansız namaz ile sayanlarımın omuzlarında terk edeceğim..

| bekir şirin

11 Ocak 2013 Cuma

her yara...


Her yara kitap ayracı gibi durur hayatımızda..
'Nerde kalmıştık' deriz, devam ederiz...

10 Ocak 2013 Perşembe

Müminlerin duası


Eski zaman sûfilerinden Beşşar bin Galip anlatıyor.
Vefatından sonra Rabia'yı (Sûfi v. 801) rüyada gördüm. Daha önce ona çok dua ediyordum. Dedi ki:
— Ey Beşşar, senin hediyelerin ipek mendillerle örtülü, nuranî ta­baklar üstünde bize geliyor. Ben
— Nasıl olur bu? dedim. O:
— Bu hediyeler diri müminlerin duasıdır. Onlar ölülere dua et­tikleri zaman, o dua nuranî tabaklar üstünde, ipek mendiller içine konulur. Sonra, hangi ölü için dua edilmişse ona getirilir ve bu fa­lanın sana hediyesidir, denilir.

Suyuti (v. 1505), Kabir Alemi, çev., E. Aşıkkutlu, 2003, Kahraman Y.

8 Ocak 2013 Salı

7 Ocak 2013 Pazartesi

tarifsizim

Bir üfleyince göklere gökler deliniyor hüznümden .Yağmurlar yağıyor en delisinden .Yüreğimi konuştursam tıkanıyor kelimeler kalemim biçare kalıyor.

Naçar ettiğin hayallerim kalkamadı ayağa. Hayatın ilmeği tek tek söküldü ellerimden. Her bir parçam ücra köşelere dağıldı.Un ufak oldu ümitlerim. İçimdeki deli çocuk ağlar oldu an be an. Ne desemne söylesem pürmelâlimi anlatamıyor.

Hazan eyleyip mevsimleri gülleri kanatmışız avuçlarımızda.
Kanatsız kalmak gibi bir şey bu güneşlerde üşümek gibi bir şey..
Tarife yeltendim ama olmuyor tarifsizim!...


kendime kapanırken...

bir çiçek açarken neyi beklerse

onu umuyorum kendime kapanırken...

...
Suavi Kemal Yazgıç


sorarlarsa...

Sana aşktan sorarlarsa de ki o bilgeliktir

Said Ercan

başlarını yere koyarlar


Meyvelerle yüklü dallar, başlarını yere koyarlar....
Sadî

kar yağar...



Kar yağar...
Gün doğar...
Sessizlik, alır başını gelir!
Yüzü ağarır dünyanın;
Koluma girer sükûnet;
Bir aşkı başlatır gibi...

Ali Hakkoymaz

6 Ocak 2013 Pazar

Gücün yetiyorsa...

Sor gücün sormaya yetiyorsa,
Varmıymış gönlümü bin parçaya böldüğünün bir sebebi...
 İsmet Özel


5 Ocak 2013 Cumartesi

ya Vedud!


Külli sevda dururken, cüz-i sevdayı neyleyim...
Ya Rab ben bu aşka  talibim....

yalnızlık içimizde...

Önce bir anekdot. 90’lı yıllarda İslamabad’da Uluslararası İslam Üniversitesi’nde lisans yapıyorum.

83 yaşında Mısırlı bir kıraat hocamız var. 7 kıraat ilmine derinden vâkıf. Sesi de müthiş cezbedici. Hanımı vefat etmiş, kızı da Mısır’a geri dönmüştü. Yaşına rağmen dinçti, kalıp öğretmeyi tercih etmişti. Artık evinde yalnız yaşamaya başlamıştı.


Sıcakların 40 dereceden aşağıya inmediği tahammülü zor bir yaz günüydü. Evine ziyarete gittim, yalnızlık hissetmesin istiyordum.
İkramda bulunduğu soğuk içecekler eşliğinde sohbeti koyulaştırmıştık. İlim ehliyle hele bir de hayat tecrübesi zenginse sohbetin tadına doyum olmuyor. Bir ara biraz da boşta bulunarak hocaya dedim ki:

“Üstadım! Koca evde tek başınasınız, yalnızlık zor olmuyor mu?”Zira bize gözüken yaşlı bir adam ve evin dört duvarıydı. Bir de odanın bir köşesinde duran masa.
Üzerinde de hocanın hat çalıştığı kalemleriyle kağıtları. Hüsn-i hat sahibi olduğu için bu yeteneği körelmesin diye o yaşına rağmen her gün hat temrinatı yapıyordu.

Başını bana doğru ağır ağır kaldırarak gözüme anlam dolu bakışlarını yöneltti. “Evladım” dedi. “Ben yalnız değilim ki. Rabbimle beraberim / Ene ve Rabbî...”


“Ene ve Rabbî...”

Hocayı ilk kez bu kadar ciddi görmüştüm. Hâlbuki o bize kıraat öğretiyordu. Okuduğu her şey âyetti. Ancak bu seferki duruşu, söylediği sözün tarzı, ona eşlik eden ciddiyet ve bakışlarından bana akan anlam katmanı yüksek muhteva, buna mündemiç inanç..

Bu hâl “Ene ve Rabbî” sözünü üzerimde çok etkili kılmıştı. Bunu bütün hücreleriyle hissederek söylediğinden emindim. Okuduğu ve öğrettiği Kur’an’ın ondaki hasılasıydı bu. Bu yüzden olsa gerek üzerimde bıraktığı tesir de büyük olmuştu.

Yalnız kaldığım bazı vakitlerde bu anekdot canlanır zihnimde. Aslında yalnızlık göreceli bir şey diye düşünürüm. Çünkü kalabalıklar içinde çok yalnız olabileceğimiz gibi etrafımızda hiç kimse olmadığı zaman ise yalnız olmayabiliriz. Yalnızlık içimizde çünkü.


İçinde yalnız olanın dışı kalabalık olmuş, ne farkeder ki? İçinde çölü yaşayanın dışı vâha olmuş, bu neyi değiştirir ki?Dış dünyamızı zenginleştiren de fakirleştiren de iç dünyamızın zenginliği ve fakirliğidir. Kuyu hapsine mahkum edilmiş bir İmam Serahsi’nin o kuyudan, kuyunun başında toplanan öğrencilerine “Mebsut” gibi o devasa eseri ve diğerlerini imla yoluyla 14 yılda yazdırması, uzun yıllar orada kendini Rabbine adaması, zoraki bir uzletten insanlığa büyük zenginlik üretmesi bugün kalabalıklar arasında yalnızlıktan kıvranan insana ne analatır acaba?
Merhum Said Nursi’nin toplumdan tecrit edildiği, zindanlara atıldığı, yalnızlığa mahkum edildiği bir vasatta ülkeye çöreklenmiş karanlığa nasıl bir mum yaktığını, içindeki anlam dünyası çoraklaşmış insana izah kolay mıdır?

Her geçen gün insan nüfusu artıyor… 7 milyarı geçti. Yeryüzünü insan kalabalığı işgal ettikçe yalnızlar yığını da artıyor. Varolanı olduğu gibi yansıtmayı kendine görev bilen Batı sinemasının önemli bölümünü ruhsal bunalımların cehennem hayatı yaşattığı insanlara dair olması da gerçeğe tutulmuş bir aynadır.

“Ene ve Rabbî” demeyi bilmeyen insan varlıklar içinde yokluğa, kalabalıklar içinde yalnızlığa mahkumdur. Yunus Peygamber (as) balığın karnındaki karanlıkta bile O’nu zikrediyordu...



Serdar Demirel