Şair Nabi'nin Hz. Peygamber Aşkı
Şair Nabi zamanın paşalarından birinin iltifatına mazhar olur ve beraberce hacca giderler.
O devirlerde hacca deve ile gidilir. Develerin sırtına yüklenen mahmil ismi verilen iki kişinin rahatça yolculuk edebileceği bir semer vardır.
Nabi ile Paşa da böyle bir deve de yolculuk ederler. Nihayet bir seher vaktinde Medine topraklarına girerler.
Nabi Peygamberin kabrini ziyaret edeceğim diye heyecanlanır mahmilin öbür tarafında ise Paşa yatmış uyuyor. Bu durum Nabi yi mütessir eder.
İki cihan güneşi bulunduğu topraklara geldik. Biraz sonra Medine şehrine gireceğiz.
Böyle yatmak hiç münasip olur mu? diye düşünür ve bu heyecanla dudaklarından şu mısralar dökülür.
Sakın terk-i edebten kuy-ı mahbub-ı hudadır bu Nazargahı ilahidir makamı Mustafa dır bu…
Nabi farkında olmayarak bu mısraları birkaç kere tekrarlar. Her tekrar edişte sesi biraz yükselir. Ve nihayet öbür tarafta uyumakta olan Paşa uyanır.
-Nabi ne oldu ne söylüyorsun der. Nabi de :
- Efendim Peygamberimizin kabr-i sadetlerinin bulunduğu Medine şehrine geldik de bazı şeyler hatırladım bunları söyledim. Paşa da Nabi nin heyecanına katılır. Abdest alıp yay olarak Medine sokaklarında Ravza-i Mutahharaya doğru yürürler. Bu esnada kulaklarına bir ses gelir. Durup dinlerler.Gelen ses Mescid-i Nebevinin minarelerinden yükseliyor. Sesi dikkatle dinleyince biraz evvel Nabi nin söylediği mısraların müezzin tarafından okunduğu anlaşılır. İyice duygulanırlar. Paşa Nabi ye şöyle seslenir.
-Nabi bu hal nedir? Nabi de:
-Bilmiyorum der.
Her ikisi de sükût ederler ve beraberce minarenin kapısına girerler. Müezzin minareden inmesini beklerler.
Müezzin inince:
-O söylediklerin ne idi onları ne için söyledin sebebi nedir diye sorarlar. Fakat müezzin bir türlü söylemez. Ne kadar ısrar ederse de
Söylemem kafamı kesseniz de söylemem! deyince:
-Ama der Nabi Bunları biraz önce ben söyledim. Sana kim söyledi. Bu sefer müezzinin tavrı ve
şekli değişir heyecanla:
-Senin ismin Nabi mi? der. Evet cevabını alınca müezzin Nabi nin ellerine Nabi de müezzinin boynuna sarılır. Bu dehşetli manzarayı seyreden Paşa dayanamayıp:
-Nereden bildin bunun isminin Nabi olduğunu Allah aşkına söyle der. Müezzin rüyasını anlatır.
-Efendim akşam abdestli olarak yatmıştım. Biraz evvel Peygamberimizi rüyamda gördüm. Ya müezzin kalk yatma. Benim aşıklarımdan biri benim kabrimi ziyarete geliyor. Şu cümlelerle minareden onu istikbal et dedi. Ben de hemen kalktım. Abdest aldım. Peygamberimizin iltifatına mazhar olan aşık kimdir diye düşünerek minareye koştum.
İşte İslami edep Muhammedi terbiye işte hakiki Peygamber sevgisi işte saygı ve teslimiyyet işte insanlık işte gerçek sevgi işte gerçek aşk ve muhabbet.
Kutlu olsun bu yola can ve baş koyanlara kutlu olsun bu uğurda candan ve serden bu alemin gelip geçici zevk-ü sefasından hay-u huyundan geçenlere…
O devirlerde hacca deve ile gidilir. Develerin sırtına yüklenen mahmil ismi verilen iki kişinin rahatça yolculuk edebileceği bir semer vardır.
Nabi ile Paşa da böyle bir deve de yolculuk ederler. Nihayet bir seher vaktinde Medine topraklarına girerler.
Nabi Peygamberin kabrini ziyaret edeceğim diye heyecanlanır mahmilin öbür tarafında ise Paşa yatmış uyuyor. Bu durum Nabi yi mütessir eder.
İki cihan güneşi bulunduğu topraklara geldik. Biraz sonra Medine şehrine gireceğiz.
Böyle yatmak hiç münasip olur mu? diye düşünür ve bu heyecanla dudaklarından şu mısralar dökülür.
Sakın terk-i edebten kuy-ı mahbub-ı hudadır bu Nazargahı ilahidir makamı Mustafa dır bu…
Nabi farkında olmayarak bu mısraları birkaç kere tekrarlar. Her tekrar edişte sesi biraz yükselir. Ve nihayet öbür tarafta uyumakta olan Paşa uyanır.
-Nabi ne oldu ne söylüyorsun der. Nabi de :
- Efendim Peygamberimizin kabr-i sadetlerinin bulunduğu Medine şehrine geldik de bazı şeyler hatırladım bunları söyledim. Paşa da Nabi nin heyecanına katılır. Abdest alıp yay olarak Medine sokaklarında Ravza-i Mutahharaya doğru yürürler. Bu esnada kulaklarına bir ses gelir. Durup dinlerler.Gelen ses Mescid-i Nebevinin minarelerinden yükseliyor. Sesi dikkatle dinleyince biraz evvel Nabi nin söylediği mısraların müezzin tarafından okunduğu anlaşılır. İyice duygulanırlar. Paşa Nabi ye şöyle seslenir.
-Nabi bu hal nedir? Nabi de:
-Bilmiyorum der.
Her ikisi de sükût ederler ve beraberce minarenin kapısına girerler. Müezzin minareden inmesini beklerler.
Müezzin inince:
-O söylediklerin ne idi onları ne için söyledin sebebi nedir diye sorarlar. Fakat müezzin bir türlü söylemez. Ne kadar ısrar ederse de
Söylemem kafamı kesseniz de söylemem! deyince:
-Ama der Nabi Bunları biraz önce ben söyledim. Sana kim söyledi. Bu sefer müezzinin tavrı ve
şekli değişir heyecanla:
-Senin ismin Nabi mi? der. Evet cevabını alınca müezzin Nabi nin ellerine Nabi de müezzinin boynuna sarılır. Bu dehşetli manzarayı seyreden Paşa dayanamayıp:
-Nereden bildin bunun isminin Nabi olduğunu Allah aşkına söyle der. Müezzin rüyasını anlatır.
-Efendim akşam abdestli olarak yatmıştım. Biraz evvel Peygamberimizi rüyamda gördüm. Ya müezzin kalk yatma. Benim aşıklarımdan biri benim kabrimi ziyarete geliyor. Şu cümlelerle minareden onu istikbal et dedi. Ben de hemen kalktım. Abdest aldım. Peygamberimizin iltifatına mazhar olan aşık kimdir diye düşünerek minareye koştum.
İşte İslami edep Muhammedi terbiye işte hakiki Peygamber sevgisi işte saygı ve teslimiyyet işte insanlık işte gerçek sevgi işte gerçek aşk ve muhabbet.
Kutlu olsun bu yola can ve baş koyanlara kutlu olsun bu uğurda candan ve serden bu alemin gelip geçici zevk-ü sefasından hay-u huyundan geçenlere…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder