Hayır ve şer üzere yaratılan ve günah işlemeye meyli olan insan, nefis ve şeytanın ve hevasının ve hislerinin ve arzuların baskısı ve yanlış tercihleri sonucu günah işleyecek hale gelir. İnsanın hayra meyli olduğu gibi şerre dahi meyli olacak şekilde yaratıldığı için bazen zafiyetten, bazen öfkeden, bazen şehvetten, bazen gadaptan, bazen hatadan, bazen kasıtlı bilerek, bazen istemeden günaha ve harama düşer. Ne şekilde olursa olsun harama, yanlışa ve günaha düşen insan vicdanen ve kalben yaptığı işten muzdarip olur ve pişmanlık gösterir. Manen bir azap çeker. Bazen bu manevi azapların sesini kısmak için daha çok iptali his nevinden günahlara dalarak o günahları unutmaya çalışırken, bazen de günahların ağırlığından rahatsız olup bir çıkış yol ve sığınak arar. Bu pişmanlık dönemlerinde tövbeye ve af edilmeye meyli artar. Tam bu sırada devreye giren şeytan onu tövbeden ve istiğfardan soğutmak ve vazgeçirmek için erteletme yoluna götürmeye çalışır. Tövbesini ve af edilme düşüncesini engellemek için erteleme yoluna gitmesini telkin eder. Belki milyonlarca insan bu şekilde işlediği günahlardan pişmanlık duyduğu ve üzüldüğü halde şeytanın aldatmacası ve erteletmesi sonucu geciktirip tövbe ve istiğfar etmez. Yarın yaparım öbür gün yaparım, yaparım elbet der ve günleri güne ekler ve bir bakar ki yıllar geçmiş ömür bitmiş daha çok günahlara batmış. Bu seferde şeytan ümitsizlik verip; bu yaştan sonra bundan sonra Allah seni affetmez der ve o insanları tövbesiz ve istiğfarsız öldürmeye çalışır. Ya da şeytan nasılsa yeniden günah işleyeceksin ve aynı şeyleri yapacaksın boşuna tövbe etme. Diyerek tövbe etmesinin yolunu kesmeye çalışır. Allahın Rahim, Gafur olduğunu unutturur. Bu kadar günah işleyeceksin sonra bir tövbe edeceksin Allah’ta seni affedecek diyerek ümitsizliğe atmaya çalışır. Bir çok insanları bu şekilde oyalayarak, aldatarak ve kandırarak tövbeden, aftan ve istiğfardan uzak tutar.
Halbuki insanın işlediği günahı, cürmü, hatası ve kusuru ne olursa olsun. Ne kadar büyük olursa olsun isterse denizlerdeki kumların adedi kadar çok olsun, aynı günahı onlarca kere işlemiş olsun. Allahın affedeceğini şu hadisi şerif göstermektedir. Ebû Said El-Hudri (r.a) Peygamberimiz (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “İblis Cenab-ı Hakka “İzzetine yemin olsun ki, onların ruhları cesetlerinde olduğu müddetçe ben onları azdırmaktan vazgeçmeyeceğim” dedi. Allah da ona cevaben “İzzetime ve celalime yemin olsun ki, onlar bana istiğfar ettikleri müddetçe ben de onları bağışlamakdan vazgeçmeyeceğim” buyurdu”.
Yine Efendimiz başka bir hadisi şerifte: Ey insanlar! Allah’dan bağışlanmayı dileyiniz (istiğfar ediniz) ve ona tevbe ediniz. Muhakkak ki ben her gün yüz defa Allah’a tevbe ve istiğfar ediyorum. (İbn Ebi Şeybe) diyerek. Müminlerin günahı, hatası ve yanlışlarına karşı devamlı hatta günde yüz kere tövbe itmesini isteyerek. Onu ümitsizlikten kurtarmaktadır.
Bir adam Peygamberimize geldi ve “Ah günahlarım, ah günahlarım” dedi ve bunu iki veya üç defa tekrarladı. Resûlullah (s.a.v) o şahsa “(Ey adam!) şöyle söyle: “Allah’ım senin mağfiretin benim günahlarımdan daha geniştir, rahmetin benim yanımda amelimden daha ümid vericidir”. Adam söyledi, sonra Peygamberimiz “Bir daha söyle” dedi, adam bir daha söyledi, Peygamberimiz “Bir daha söyle” dedi, adam söyledi. Sonra Peygamberimiz “Kalk Allah seni bağışladı” buyurdu. (Hâkim )
Evet Efendimiz fıtratı gereği ve Allahın rahmetinin tecellisi için her insanın günah işleyeceğini ama “Günah işleyenlerin en hayırlısı tövbe edendir.” Diyerek. Günahta bile hayra gidecek bir kapı açılabileceğini beyan ederek insanların günahta ısrar etmemelerini ve günahı tövbe ve istiğfar ile küçültüp yok etmelerini tesviye ediyor. Allah muhafaza bazen geciktirilen ve ertelenen günahların o kulun imanını kalbinden çıkarabileceğini şu hadisle ihtar ediyor. Kul, bir hata ettiği zaman kalbine (siyah) bir nokta konulur. Eğer o hatayı bırakır ve istiğfar ederse kalbi cilalanır (o siyah nokta silinir). Eğer günaha devam ederse noktalar artırılır. Hatta bu noktalar onun kalbini tamamen istila eder. İşte bu Allahü Tealanın kitabında (Hayır! Onların işlemekte oldukları günahlar kalplerinin üzerini paslandırıp körletmiştir. Mutaffifin, 14) diye zikrettiği “Ran” (pas)dır. (Tirmizî)
Demek Günah işleyen kulunun günahını settar ismiyle örten, tevvap ismiyle affeden gafur ve rahim ismiyle bağışlayan bir Rabbi varken, o günahın tövbesini geciktirmemesi ve ertelememesi gerekir. Rahmeti mutlak ve şefkati sonsuz olan Rabbi bir kulun günahı ve cürmü ne kadar büyük olursa olsun, o günahtan pişmanlık ve keder duyarsa ve istiğfar ederse Hadisin gösterdiği affa mazhar olur. Kim istiğfara devam ederse, Allah onun için her üzüntüden bir kurtuluş yapar, her darlıktan bir çıkış ihsan eder ve onu ummadığı yerden rızıklandırır.16/03/2012
Muhammed şamil kafkasyalı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder