İnsanlık âlemi bilhassa yirminci asrın başlangıcından bu yana ilim ve
teknolojide baş döndürücü bir hızla ilerlemektedir. Henüz daha ilk yıllarında
olduğumuz 21. yüzyılda ise bu hızın daha da ivmelenerek devam edeceği
kuşkusuzdur.
Nitekim Bediüzzaman Hazretleri 20. Söz adlı eserinde bu hususa şöyle dikkat
çeker:
``Elbette nev-i beşer âhir vakitte ulûm ve fünuna dökülecektir bütün kuvvetini
ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise ilmin eline geçecektir."
Bu sözlerin bundan yaklaşık yetmiş yıl önce söylendiği ve bugünkü yaşanan ilim
ve fennî gelişmelerin hangi noktaya geldiği dikkate alınırsa yukarıdaki tespitin ne
kadar isabetli olduğu ve bundan sonra da isabetli olacağı kolayca anlaşılır.
Evet ilim ve fen çok daha gelişecek çok daha ileriye gidecek gün geçtikçe
insanlar çok daha ilginç şeyler keşfedip çok daha yeni şeyler bulacaklar. Fakat
bu noktada akla birtakım sualler geliyor:
``Bu gelişmeler nereye kadar gidecek? İlim ve fen noktasındaki sınırlar nedir?
Bu gelişmelerin neticesi ne olacak?" gibi...
İşte bu ve benzeri suallere yine Risale-i Nurda çok güzel cevaplar verilmiş. İlim
ve fen ve teknik konularında insanlığın varacağı noktalar ulaşması gereken
hedefler tayin edilmiş. İlim ve tekniğin maddî ve manevî neticeleri aklı ikna
edecek bir şekilde izah edilmiş.
Şimdi burada 20. Söz'de geçen ve sadece tıp ilminin maddî sınırını tayin eden
bir ifade üzerinde durmak istiyoruz. İfade İsa Aleyhisselamın tıp konusundaki bir
mucizesini yorumlamakta: ``Kur'ân Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın nasıl ahlâk-ı
ulviyesine ittibâa beşeri sarihan teşvik eder. Öyle de şu elindeki san'at-ı âliyeye
ve tıbb-ı Rabbânîye remzen tergib ediyor. İşte şu âyet işaret ediyor ki en
müzmin dertlere dahi derman bulunabilir.
``Öyleyse ey insan ve ey musibetzede benî Âdem! Meyus olmayınız. Her dert
ne olursa olsun dermanı mümkündür. Arayınız bulunuz. Hattâ ölüme de
muvakkat bir hayat rengi vermek mümkündür.
``Cenâb-ı Hak şu âyetin lisan-ı işaretiyle mânen diyor ki: `Ey insan! Benim için
dünyayı terk eden bir abdime iki hediye verdim: biri mânevî dertlerin dermanı
biri de maddî dertlerin ilâcı. İşte ölmüş kalbler nur-u hidayetle diriliyor. Ölmüş
gibi hastalar dahi onun nefesiyle ve ilâcıyla şifa buluyor. Sen de Benim
eczahane-i hikmetimde her derdine deva bulabilirsin. Çalış bul. Elbette ararsan
bulursun.'"
Bu veciz ve sadece Risale-i Nura has olan yukarıdaki ifadede tıp ilminin varacağı
nokta açısından iki mühim sınır çizilmiş. Birincisi:
``İşte şu âyet işaret ediyor ki en müzmin dertlere dahi derman bulunabilir"
ifadesi. İkincisi ise; ``Hattâ ölüme de muvakkat bir hayat rengi vermek
mümkündür" ifadesinde saklı.
Birinci ifadeye göre tıp ilmi öyle bir noktaya gelecek ki bütün hastalıklara yani
kanser AIDS gibi günümüzün en müzmin hastalıklarına dahi çözüm bulunacak
insanlık bu hastalıkları yenecek. Bu gün tıp ilminin dünyada en hızlı ilerleyen
bilim dallarından biri olduğu ve her gün yeni ilâçlarla bir çok hastalığın üzerinden
geldiği göz önüne alınırsa Bediüzzaman Hazretlerinin ortaya koyduğu tespitin ne
derece geçerli olduğunu anlamak zor olmaz.
Fakat tıp ilminin ne derece ilerleyeceğini nereye kadar gideceğini gösteren asıl
ifade ``Hattâ ölüme de muvakkat bir hayat rengi vermek mümkündür"
ifadesidir. Asıl sır burada saklıdır. Hatta bir ölçüde insanlığın sonu ve kıyametin
kopmasının temel nedenlerinden birisi de yine bu ilginç ve bir o kadar da sırlı
olan ifadenin içine derc edilmiş.
Gelin isterseniz bu sözü biraz açalım. İfadede iki önemli husus var.
Birincisi ölüme bir hayat rengi vermek. Yani ölüme bir çare bulmak. Ya da ölmüş
olan bir kişiye hayat kazandırmak. İkincisi ise bu hayat verme fiilinin geçici
olarak yapılması yani muvakkat olması.
İşte en önemlisi burası. Çünkü ``muvakkat" kelimesinde açık bir sınır
gözükmüyor. Yani ne kadar ``muvakkat?" Bir dakika mı bir saat mı bir gün mü
bir yıl mı on yıl ya da yüz yıl mı ölüme bir geçici hayat rengi verilecek belli
değil.
Bugün için bakarsak ölmesi kesin olan bir kalp ya da böbrek hastasına organ
nakli yapılarak hastanın üç-beş yıl belki biraz daha fazla yaşaması temin
edilebiliyor. Demek ki günümüzde ``muvakkat" kelimesinin karşılığı beş-on yıl
gibi bir rakam.
Fakat yeni ortaya çıkan gelişmelerle bu sürenin çok daha uzun olacağı
gözüküyor. İnsanın gen haritasının keşfedilmesi kolonlama her gün yeni
ilâçların bulunması vs gibi keşifler buna en açık delil. İşte bu yeni keşifler
``ölüme muvakkat bir hayat rengi vermenin" süresini çok daha fazla arttıracak
gelişmeler.
Ve Risale-i Nur'dan anladığımız kadarıyla ilim ve teknik ve tıp öylesine gelişecek
öylesine ilerleyecek ki bu ``muvakkat" süre insanların zihninde
``ebedîleşecektir..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder