El-hubbû min şiyemi’l-kir âm. “Sevgi, değerli insanların şiarıdir.” (Kelâm-ı Kibar)
Celî Sülüs,
Hat: Osman Özçay
Ne çıkar öfkeden, kinden? Bir bal peteği misali sevgi ile dolmak varken.. Daha sevmesini öğrenmeden nefret etmek neden? Çünkü sevmek zor, bir sanat sevmek. Kötü duyguları bastırmak, sevgiyi onların üstüne çıkarmak ve iktidar yapmak kolay değil. Nefret etmek gayet basit. Nefret ettiğimiz takdirde nefret edilmeye mahkûmuz. İçimizi yakıp kavuran kinden ne fayda. Hırs ve intikam bize Cehennemi bir halet-i ruhiye yaşatmıyor mu? Öyleyse Cehennemimizi biz hazırlıyoruz. Ya kin , ya din; ikisi bir arada bağdaşmıyor. Sevmek bir nevi genişliktir. Üstünlüktür sevmek. Bağışlamak ve karşılıksız vermek; sevginin ve gönül genişliğinin tezahürleridir. Dar kaplı olmak niye?
Serâpâ sevgi ile dolmak en güzel şey! Sevgi bir silahtır. Her düşmanı mağlup eden bir silah. Evet sevgi sütunu kesilmek ve benliğinde yabancı duyguları barındırmamak ne güzel. Ufuklar kadar geniş, güneş gibi parlak bir gönül aydınlığına kavuşmak bizim elimizde. Gök kubbe gibi sevgi arşı haline gelmek; diğer insanlara kıyasla göğün yere üstün olduğu gibi üstünleşmek demektir.
Sevebilen insan kuvvetli insandır. Bağışlayan daha bir mutlu. Çirkin, kötü, rahatsız edici duyguların zebunu olmak, şerlerin cehenneme aktığı gibi, cehenneme gitmek için kendimize yol yapmaktan başka nedir? Açık, berrak, şeffaftır muhabbet, kin, öfke, haset, hırs gibi kesif ve karanlık değildir. O halde kendimizi karanlığa mahkum etmemiz neden?
Gerçek sevgi hınç bırakmaz. Muhabbet sevilende kusur göstermez. Sevilen bir insana ise, hata ve kusurlarından dolayı hiddet değil, merhamet ve şefkat duyarız ki, bu da dilek ve temenni hükmüne geçer.
Akan suyun şırıltısını, kuşların cıvıldaşmalarını, kuzuların melemelerini, güzel kokuyu, çiçeği baharı, yazı, ay ve güneşi kim sevmez? Bir deniz manzarası, bir ormanı, lacivert gözlü bir geceyi, aydınlık bir günü kötü ve çirkin bulan bir mizaca tesadüf edilmez. Demek ki yaradılış itibariyle her insan “güzel”e aşıktır. Aşk ise şiddetli sevgidir. Yaratılmış güzelleri, güzellikleri hayranlıkla seven kişi; bu güzelleri ve güzellikleri yaratan “Cemil-i Mutlak”ı nasıl sevmez?
Mahlûkatı, onlardaki hüsün ve cemali, yaratıcı hesabına sevmek. Sonra sevmeğe, yakın çevremizden başlamak.. Zira yakınımızdakileri sevmezsek, sevemezsek, uzağımızdakileri de sevemeyiz.
Sadece yalnız bir anne şefkati ile sevmek, kişinin değerlendirme melekesini dejenere eder, öyleyse babalık yanımızı hakim kılarak, o yanımızın çevresinde ve anne şefkatini de ihtiva eden bir biçimle sevmeliyiz.
Şu hırçın, keşmekeş, asabı dünyada herkesin, hepimizi aydınlık çehrelere, ümit ve şevk veren, yüzlerce, yaşamak idrak istek ve sevincini veren sımalara ne kadar ihtiyacımız var? Af eden, bağışlayan, veren, verebilme kapasitesi, hacmi yüksek insanlara ne kadar muhtacız? O halde istediğimiz portreyi evvela kendimiz, kendi benliğimizde oluşturmalıyız.
İyi dostlar edinmek istiyorsak önce iyi bir dost olmalıyız. Çünkü pervaneler ışık neşreden lambaların etrafında dönerler. Yanmayan ampullere pervaneler itibar etmezler.
Zıtların ahengiyle dönen bir dünyada yaşadığımıza göre çirkinle ve çirkinliklerle de karşılaşacağımız pek tabiidir. Onları da sevmek gibi bir mükellefiyetimiz yok. Yalnız çirkinler ve kötüler; güzel ve iyileri sevmemizin kamçısıdırlar.
Sevgiden, kadife bir dünya kurmak bizim elimizde. Düşmanlıklar bile tebessümle dostluklara dönüşebiliyor. Hoşgörü ve iyi niyetimizin tezahürü olan davranışlarımızla, en sarp engelleri aşabilir, katı yürekleri fethedebiliriz.
Başkalarını kendimizden az seviyorsak, pek mutlu olamayışımızı başka sebeplerle izah etmemiz yanlış olur. Kişi sevdiğini söylediği kimseler için, vecibelerini yerine getirmiyor, bununla beraber fedakârlıklarda bulunmuyorsa, bu takdirde pek de inandırıcı olamaz. “Kişi sevdiği ile beraberdir.”
Sevgi, vermektir. Verebilmek, isteyerek vermek, bir potansiyelin, gücün, kuvvetli oluşun ifadesidir. Vermek almaktan daha üstündür. Ama yalnız madde planında değil ilgi, bilgi, anlayış, sevinç gibi madde ile ölçülemeyen şeyleri vermek muhatabı ve çevreyi de vermeğe özendirir. Üstelik bu verme fiili, anlamak için değildir.
Sevgiyle dolu bir dünya için kırıcı değil, kurucu olmak zorundayız. Bunu gerçekleştirdiğimiz takdirde muhayyel dünyalara kaçmaya gerek kalmaz. Gözlerinin içi gülen insanların dünyası ütopik dünyalardan trilyon kere daha güzeldir. Onun için fikir ve ruh dünyamızı inancın, vahyin diriltici iksiri ile yıkayarak gerçek sevincini bulmuş insanlar haline gelmeliyiz. İnancın sonrası hareket ve aksiyondur. Kuvveden fiile çıkan iyi niyet ve düşüncelerimiz, bize mutluluğun eşsiz tat ve lezzetini taşıyan meyveleri devşirme imkânını bahşedecektir.[/b]
iktibas
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder