Her devirde fitne ve fesat olmuştur ama şu içinde yaşadığımız fitneler ve fesatlar hepsinden korkunç, yaygın, yoğun ve geneldir. Birinci fitne: İslam alemindeki dinden dönüş, dine arka dönüş (sekülerleşme), irtidat cereyanlarıdır. Adam sabah evinden imanlı olarak çıkıyor, akşama imansız dönüyor; yahut geceyi imanlı geçiriyor, sabaha imansız çıkıyor. İkinci fitne: Ehl-i Sünnetin darbelenmesi, zayıf düşmesi ve itikad ve amel konusunda, bazısı küfre götüren bir yığın bid'atin çıkması. Üçüncü fitne: Bilhassa Türkiye'de beş vakit namazın halkın yüzde 90'ı tarafından (belki daha fazlası) terki ve her çeşit şehvetlere uyulması. Dördüncü fitne: İslam medreselerinin (Türkiye'de) kapatılarak dinî ilimlerin belinin kırılması, icazetli ulema ve fukaha yetişmemesi, halkın nasihatsiz kalması. Beşinci fitne; Tasavvuf tarikatlarının (Türkiye'de ve Arabistan'da) kapatılması ve olgun Müslüman yetiştirme eğitiminin sekteye uğraması. Altıncı fitne: 1924'te İmamet-i Kübra-i İslamiye'nin ilgası ve İslam aleminin başsız kalması. Yedinci fitne: Yahudi Moiz Kohen'in, asıl ismini ve kimliğini gizleyerek Tekin Alp adıyla İslam'a karşı cehennemî ve menfi bir kavmiyetçilik çıkartması ve uhuvvet-i islamiyeyi zedelemesi. Sekizinci fitne: Müslüman halkların kütleler halinde Yahudileri ve Hıristiyanları taklit etmeleri ve onlara benzemeye çalışmaları; böylece "Bir kavme benzeyen ondan olur" hadîsinin tehdidi altına girmeleri. Dokuzuncu (ve zamanımızdaki en büyük) fitne: Bir kısım Müslümanların tevhid ile teslisi bir tutmaları, İslam'ın Allah katında tek olduğuna dair ayetin zıddına "Üç hak ibrahimî din vardır, üçünün mensupları da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir" bozuk itikadına saplanmaları. Onuncu fitne: Bir kısım İslam kadın ve kızlarının açılıp saçılıp tesettür perdelerini parçalamaları ve nâmahrem erkeklerle fütursuzca ihtilat eylemeleri. On birinci fitne: Fâsık-ı mütecahir sayısının patlaması, büyük günahların açıktan, küstahça ve korkusuzca işlenmesi, bazı İslam ülkelerinin bir meyhane-i kübraya, Sodom Gomore'ye, Roma ve Bizans'a dönmesi. On ikinci fitne: Fütüvvet ahlakının ve teşkilatının yıkılması ve haram yemenin yaygın hale gelmesi. On üçüncü fitne: Çocuklara, gençlere, yeni nesillere Tevhidî eğitim verilememesi, Tâğutî eğitimin yaygınlaşması. On dördüncü fitne: Kur'anla, Sünnetle, icmâ-i ümmetle, Şeriat ahkamınca büyük günah ve ağır suç olarak bildirilen zinanın (bazı İslam ülkelerinde) suç olmaktan çıkartılması. On beşinci fitne: Bazı İslam ülkelerinde Müslüman kadınlara devletin resmî fahişelik vesikası vererek fuhuş yaptırtması, bundan vergi alıp bütçesine koyması. On altıncı fitne: Din ile dünyanın ayrılması, İslam dininin Protestanlığa benzetilmek istenmesi, dinde sekülarizm cereyanının yaygınlaşması. On yedinci fitne: Büyük miktarda Müslümanın vahşi kapitalizmi ve liberalizmi dünya görüşü olarak benimsemesi ve hayatlarını ona göre ayarlamaları. On sekizinci fitne: İlimde, irfanda, sanayi-i nefisede, dinî kültürde büyük gerileme olması, çok sayıda Müslümanın bedevileşmesi. On dokuzuncu fitne: Nice İslam ülkesinde dine açıkça veya kapalı bir şekilde düşmanlık eden, Müslümanları ezen, şer'î hürriyeti kaldıran despotik idarelerin kurulması, beytülmal-i müslimînin haydutça soyulması. Yirminci fitne: İslam dünyasının onlarca devlete ayrılması, Müslümanların bir ülkeden öbürüne pasaportla geçmesi. Bazı İslam devletlerinin birbirileriyle savaşmaları. Yukarıda yirmi büyük fitneyi yazdım. Bu liste elbette uzatılabilir. Bu fitneler öldürücü, yere serici, yıkıcı fitnelerdir. Bunlarda karşı çok etkili, çok disiplinli, çok güçlü, çok tâvizsiz bir ıslah ve emr-i mâruf ve nehy-i münker hareketi başlatılmazsa gelecek çok karanlıktır. * (İkinci yazı) Doğalgaz Faciası İkinci dünya savaşında Alman ordusu Rusya içlerinde hızla yıldırım gibi ilerliyordu. Ancak hesapta olmayan bir şey Almanları durdurdu. O yıl kış ve soğuk çok şiddetliydi. Öyle ki, bazı yerlerde motorlu vasıtaların yakıtlarının bile donduğu rivayet ediliyordu. İşte bu korkunç soğuklar, bu sert kış Almanya'nın talihini tersine döndürmüştü... Yirmi küsur milyonluk İstanbul başta olmak üzere Türkiyenin büyük kısmı, dış ülkelerden pahalıya satın alınan doğalgaz ile ısınmaktadır. Herhangi bir krizde, Allah vermesin bir savaşta dışarıdan doğalgaz gelmezse büyük sıkıntı çekeriz, felç oluruz. Ülkemizin büyük miktarda parası, kanı iliği doğalgaza harcanmaktadır. Yeni yapılan binalarda artık soba borusu için bacalar yoktur. Doğalgaz kesilirse on milyonlarca vatandaş ne yapacaktır? Yakutistan'ın başkenti Yakutks'ta kış aylarında derece sıfırın altında 50'ye düşüyor ama hayat durmuyor; dükkanlar açık, okullar ve üniversiteler açık, fabrikalar açık, vasıtalar çalışıyor, herkes işiyle gücüyle meşgul... Bizde biraz kar yağar hayat felç olur... Yağmur uzunca yağar seller olur... Ortadoğu çok karışık, Kafkaslar karışık... Büyük bir kriz olabilir... Doğalgaz kesilebilir. Bu kriz kışın çok soğuk günlerinde olursa milyonlarca vatandaş ne yapacaktır? Bendeniz doğalgazla ısınmıyorum. Isınan dostlarıma soruyorum, ısıtma kalitesi düşükmüş, çok da pahalıymış, daha da pahalanacakmış. Büyük bir krizde doğalgaz kesilirse halk nasıl ısınacaktır? İlgililerin bu konuda geleceğe dönük ciddî planları, programları, çare ve çözümleri var mıdır? Kömüre, oduna dönmek mümkün değildir sanırım. Çünkü kaliteli kömürü de Sibirya'dan ithal ediyoruz. Yirmi milyon insanı ısıtacak odun da bulunmaz. Odun kömür bulunsa, yeni binalarda soba kuracak baca yok. Baca olsa milyonlarca soba nasıl bulunacak? Soba bulunsa milyonlarca bacadan fışkıran zehirli dumanları içinde halkın nefes alması mümkün olmayacak. Ah doğalgaz ah doğalgaz... Bir de şu rivayet var: Bu yıl veya en geç 2013'te güneşte, 150 senede bir olan patlamalar olacak ve dünyamızdaki bütün elektrik sistemleri bundan etkilenecekmiş. Elektrikler kesilecek, elektrikli cihazlar ve vasıtalar çalışmayacakmış. Düşünebiliyor musunuz?... Bankalar, haberleşme ve iletişim, hastaneler, yüksek binalarda asansörler, doğal gaz sistemleri, her şey her şey... Peki o zaman ne yapacağız? Doğalgaz olsa bile onu yakmak için elektrik lazım... M.şevket eygi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder