EFENDİM KOKUYORSUN..!"
Üstad Necip Fazıl'ı ziyarete gitmişlerdir: Dört - beş kişiler... Evinin bahçe kapısını çalar, ziyarete öncülük eden zat ve ardarda dizilirler... Üstad İsmail Çetin ise aralarda...
Üstad Necip Fazıl, kravat, yaka baş saç dağınık halde evin kapısından görünür; çok da memnun bir görüntüsü yoktur ziyaretten hani... Onun her anı kıymetli ve bölmüşlerdir çalışmasını...
Bahçe kapısına yaklaşır beğenisizliği belli bir suratla ve: Buyrun! der.
Ziyarete getiren, gelenleri takdim etmeye başlarken Üstad Necip Fazıl, aniden en gerideki gence yönelir, bakışları keskinleşmiş, gözleri delici bir edayla, hiçbir şey söylemeden, hıçkırarak ağlamaya başlar ve gencin yanaklarını, boynunu öper!
Bir deli gibi... Aklı asla başında olmayan bir insan gibi... Hatta artık o an insan mı değil mi bilinmez bir sıfatta:
Senden efendi'min kokusu geliyor!
Efendi'm kokuyorsun!
Feryadlardadır Üstad Necip Fazıl...
Zamanı kaybetmiş mekanı, gelenleri kaybetmiş, gence sarılıyor...
Bir zaman geçince:
Sen kimsin? Ne olur söyle bana? Kimsin sen? der.
Herkes ağlamakta, gözler pınar olmuş çağlamakta... Genç de ağlayarak:
Ben Üstad'ınızın -Abdulhakim Arvasi'nin- torunuyum! Dedem, beni ben bebekken, sizin öptüğünüz yerlerden öpmüş... der...
İşte zamanın yok olduğu, mekanın, fiziğin, tabii kanunların iflas ettiği an, o an...
Necip Bey'in aşkına kurban olayım...
Üstad'ının kokusunu 20 sene sonra bile alabilen o gönüle hayran olmayayım da kim olsun...
Namaz vaktidir, abdestler alınır, Üstad İsmail Çetin Hocaefendi imamdır ve Necib Fazıl Üstad, Hocaefendinin arkasında saf tutanlardan... Namaz sonrasında Hocaefendi'yea der ki Üstad Necip Fazıl: Bana bazen içerlerler, cemaatte görülmediğimden dolayı. Şimdi sizin arkanızda namaza neden durdum biliyor musunuz?
İsmail Çetin Hocaefendi: Buyrun söyleyin dediğinde, Üstad Necip Fazıl:
Abdestlerini takip ederim! Doğru düzgün abdest alanına şahit olmadım! Sizin abdest almanızı da takip ettim. Aynen efendi'm gibi abdest aldınız. Abdestte kulağınızı yıkama usulünüz ise tıpatıp aynı. O sebeple size kanaat getirdim ve arkanızda safa durdum.
Hocaefendi anlattı:
Necip Fazıl'ın dikkat ettiği yıkama keyfiyeti şöyledir: Su abdest azalarına yukardan gelir ve azaları süzerek aşağı akar. Mesela yüze suyu çarpmak yoktur! Suyu, avuçlarla, alından dökerek ovuşturup, sıvazlayarak akmasını temin etmek şeklinde olmalıdır. Eller aynı şekilde ve ayaklarda ve hassaten kulağımızı yıkamamıza dikkat yöneltmişler. Kulak yıkanmasının doğrusu şudur: Eller suyun altında tutulur, ve -bize bilfiil göstererek- küçük parmaklar kulakların içini, başparmaklar kulak memesinin arkasını, yüzük parmakları, iç kısımdaki birinci yakın kıvrımı, orta parmak üst ikinci kıvrımı, işaret parmağı kulağın keskin sathının hemen iç yanını ve üst tarafı sıvazlayarak dolayısıyla her parmak ayrı ayrı kullanılmış olarak kulak yıkama gerçekleşmiş olur.
Onun bunu bilmesine hayret ettim! sordum:
Sizin ameliniz çok değil; ama fevkalade tespitleriniz var; bunu nasıl yapıyorsunuz? dedi ki:
Hocam! Bir gül nasıl ki, gübrede kuvvetlenir ve gürbüzleşir, ben de bu milletin gübresi mesafesindeyim! Milletim gürbüzleşsin, vazifem budur...
Üstad İsmail Çetin Hocaefendi, bize hatıratın sonunda dedi ki:
Necip Fazıl, fikirde önderdir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder