25 Eylül 2012 Salı

babasızlık sancısını bilir misin?

SAÇI TARANMAMIŞ ÇOCUK!
Babasızlık sancısını bilir misin?
Dolaptaki iki tebeşir kutusunun birinde “beyaz” diğerinde “renkli” yazar ya işte onlarınki de böyle bir yalnızlık.
Onları çizdikleri resimlerden az çok çıkartabilirsiniz. O resimlerde en güzel elbiselere hep kaybettikleri layıktır. -Anne ya da baba- hangisinin mahrumiyetini yaşıyorlarsa her zaman çok büyük olurlar o kâğıtlarda. Dağlardan bile… Sınıfta okunan her metinde, eksiksiz bir aile bulup gölgesine sığınmaya çalışırlar. Gözleri cümlelerde dolaşırken bir anne ya da baba kelimesi avına çıkmış gibidir. Hayat Bilgisi dersinde ”çekirdek aile” konusu işlenirken misafir çocuk edasıyla ya başlarını öne eğer ya da yabancı bakışlarla arkadaşlarının yüzündeki mutluluğu anlamaya çalışırlar.
O yetimlerin labirent kadar karmaşık gözlerine dalarken kendi çocukluğum aklıma gelirdi. Çok güzel duygu sömürüsü yapılırdı vesselam. Çok akıllıydım. Fasulye ya da patates yemeğindeki etleri ayıklayıp yedikten sonra; 'Anne ben doydum.' derdim. Ardından anne-babam kendi payına düşen et parçalarını benim tabağıma taşırdı. İşte bu duygudan bu deneyimden uzak yetişen çocukların bir tarafı dünyaya hep yabancı kalır.
İlk gözyaşımızın hikâyesi
Yapılmamış ödevleri; çoğu zaman kirli elbiseleri bir de taranmamış saçlarıyla bir çocuk görürseniz kızmak ya da küçük düşürmek yerine kendinize bir “anne”sinin olup olmadığını sormayı deneyin. Sabun kokulu, temiz tırnaklı çocuklar arasında boynu bükük her çocuk potansiyel bir “yetim” sayılabilir. Aslında “anne” bunların ötesinde bir şey ifade ediyor. Dünyadaki bütün güzelliklere en üst seviyede sahip olan kadın bile annemizin yerini dolduramaz; çünkü nefes alıp da dert çekmediğimiz tek yer annenin karnıdır. İşte ilk gözyaşımızın hikâyesi de böyle başlamaktadır. O, bünyesinde barındırdığı “ana rahmi” ile Allah’ın rahmetine ayna görevi üstlenir. Bu rahmet sağanağı ve kaynağından mahrum bir çocuğu üzmek “Gayretullah”a dokunabilir.
yetim çocuk
Her yetimin başını okşarken çoğu zaman Peygamberimizi hatırlarım. Ebva’da duyulan kor kadar yakıcı bir hüznün ağırlığı çöker. Simasının bile görülmediği bir “baba”sızlık sancısı başlar. Bazen de babamı hatırlarım; çocukken bayramlarda harçlık özlemi çeken o insanı. Daha doğrusu harçlık verecek bir “baba özlemi” duyan babam gelir gözlerimin önüne…

Nurullah Demir



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder