24 Haziran 2012 Pazar

güller rüyalardada kokarmış



Yürüyordum ama nereye gittiğimi bilmeyerek yürüyordum. Ayaklarım beni nereye götürüyorsa gidiyordum. Çok heyecanlıydım alnım boncuk boncuk terlemişti kalbim küçük bir kuş gibi çırpınıyordu. Allah'ım neydi bu heyecan!

Mekke sokakları beni adeta yutmuştu. Ve bir sokağın girişinde durdum. Aman Allah'ım bu ne güzel bir kokuydu durdum bu kokuyu içime çektim ve tekrar başladım yürümeye ve bu sokakta bir gül bahçesinin olduğuna kanaat etmiştim. Koku gittikçe yoğunlaşıyor ve güzelleşiyordu. Ama sokakta tek gül bile yoktu.

Arıyordum gözlerim ortalarda sadece bir gül görmek istiyordu. Bu eşsiz güzellikteki kokunun kaynağını arıyordu. Ve bir ara fark ettim ki koku nereden geliyorsa o tarafa yöneliyordum.

Kendimi ölecek gibi hissediyordum. Neydi bu yoksa cennete mi gidiyordum. Ama cennete gidemezdim ki; belki de buraya geldiğim; Beyt-ullah'ı ziyaret ettiğim için Allah-u Teâlâ günahlarımı affetmiştir diye düşünürken. Küçük bir evin kapısında olduğumu fark ettim. Çok da acıkmıştım;

Girmeyi düşündüm. Zaten Mekke insanları çok anlayışlı misafirperver ve cömertti. Onlara acıktığımı söyleyince bana kim bilir ne güzel yiyecekler getireceklerdir diye düşünürken kokuyu yine hissettim başım dönüyordu kalbim çok hızlı atıyordu ve bir an için kalbim durdu sandım ve heyecandan buz gibi olmuş elim kapıya gitti ve kapıyı çaldım. Kapı açıldı ve koku evin içinden dışına daha yoğun ve daha güzel bir şekilde saçıldı. Kapıyı açan hanım çok tatlı bir simaya sahip olan beyaz bir elbise ve eşarp içerisinde bir inciyi anımsatıyordu. Yüzü aslında küçüktü sanki ben yaşlardaydı. Ama giysisi onu çok büyük ve olgun gösteriyordu.

-" Buyurun." dedi.

Ve içeri girdim. Ev çok küçüktü yerde birkaç minder vardı saatin altıyı göstermesi beni çok şaşırtmıştı. Sabahın altısında neydi beni buraya sürükleyen neydi?

-"kusura bakmayın sizi bu saatte rahatsız ettim." dedim ve heyecandan olsa gerek selam vermek daha yeni aklıma gelmişti.

-" Esselamu aleykum." Bayan heyecanımı anlamış olmalı

-" çok yorgun ve heyecanlı görünüyorsunuz." dedi.

-" Evet "dedim.

Ve titremeye başladım çünkü tam o sırada kapı tıktıklandı ve hanımefendinin buyur etmesiyle içeriye uzuna yakın orta boylu iri kemikli yakışıklı biri girdi. Artık kalbim hiç atmıyordu. Heyecanlanmıştım ve titriyordum teni kırmızıya çalan beyazdı kirpikleri siyah ve uzun gözleri kara ve büyükçeydi. Sakalı sıktı ama uzun değildi. Kaşları hilal gibi alnı yüksek burnu çekme boynu uzundu. Ve içeriye girdiğinde selam verdiğini şu anda yeni hatırlıyordum.

-"Aleykumselam" dedim ama galiba selam vereli beş dakika geçtiğinden şaşkın bir tavırla tebessüm etti.
Bir müddet sonra bu beyin Allah Resulu Hz. Muhammed (s.a.v.)(s.a.v) olduğunu öğrendim. Ve o hanımın da Hz. Aişe validemiz olduğunu anladım. Bir müddet sohbet ettik O benim karşımda oturuyordu sürekli tebessüm ediyordu ve Aişe validemiz aç olduğumu anlamış olacak mutfağa gitti. Ben de peygamberimiz(s.a.v) ile sohbet etmeye başladım. Adımı sordu. Heyecandan adımı bile unutmuştum. Çok utanmıştım yemek yedik ama ben çok açtım ve bana büyük bir sofra kurulmasını hayal ederken bir hurma ve bir bardak zemzem gelince çok şaşırmıştım. Tuhaf ama doymuştum. Zaten peygamberimiz(s.a.v) 'in yanında bulunmak aynı yerde nefes almak vermek insan huzur ve güven veriyordu.

Efendimizle otururken bir ses...
Allah-u Ekber Allah-u Ekber...

Ezan sanki bir şehrin ufuklarında yankılandığında bizi kâbenin eteklerine sürüklemişti. Ezanın sesten örtülü bir Kabe olduğunu burada fark etmiştim. Ezan varlığın üzerinde bir kudret gölgesiymiş de fark edememişim. Bir uyarı bin uyanış


Gözlerimi açtığımda kendimi Mescid_i Nebevi de bulmuştum.

Yanımda peygamberimizi bulamayınca ağlamaya başlamıştım meğer hepsi rüyaymış diyerek ağlıyordum ki peygamberimiz uzaktan bir ay parçası gibi parladı. Koşarak yanına gittim ve sarıldım ona sonra aklım başına gelince tövbe tövbe diyerek utandım ama tutamamıştım kendimi.

Sonra abdest almaya gittim burada her şey daha farklıydı. Abdest almaya niyetleniyorsun. kalbini sevgililer sevgilisine (s.a.s) 'ın kalbine yanaşıyorsun. Suların yoluna akarak paklandığı sevgilinin(s.a.s) pek niyetine dudağını değdirerek rahmetle ıslanıyorsun. Ahh burada abdest almak hiç bitmese;

Sonra namaza başladım ama yanımda peygamberimiz(s.a.s) olunca namazda başka oluyor. Ebedi sükûnete hazırla kendini kalbini sonsuzluğa bitiştir ve alnını secdeye değdir. Peygamberimiz (s.a.s) dua etti ve onun ettiği duaya 'Amin' dedim


Onunla sokaklarda dolaşmak da ayrı bir güzellikti. Yanımda sürekli bir gül vardı. Hz. Ali Hz. Ebubekir Hz. Ömer Hz. Osman(r.a) hepsini görmüştüm hepsiyle tanışmıştım. Allah'ım bu ne güzel bir şeydi. Peygamberimizle çok güzel vakitlerimiz geçti. Beraber ikindi namazını da eda ettik. Ama imam peygamberimiz olunca ikindi namazı da ayrı oluyor. Hatırlıyorum da teravih namazlarında jet imamlar bizim için pek hoştu. Ama peygamberimizle namaz yavaş ve sükûnetle kılınıyor. Zamanın hükmü ağırlaşıyor üzerinde gün daha kısa geliyor artık. "Yemin olsun ki ikindi vaktine hüsrandadır insan." Ayetini daha yeni anlıyorum. Çünkü insan ikindi vaktinde zaman yokuş aşağı akıyor dalından kopuyor hoyrat bir rüzgâr oluyor artık zaman. Geriye kalan ancak İMAN.

Peygamberimizden ayrılmak çok zor olacak diye düşünürken geliyor ayrılma vakti ağlıyorum. Onsuz yaşayamayacağımı düşünüyorum " Allah'a emanet ol! " Deyişin hiç kulaklarımdan ve gözlerimden eksilmeyecek Ey Resul!

ONUNLA ŞEREFLENEN

HER TAŞ HER TOPRAK PARÇASINA SELAM OLSUN.

Esselamu aleykum ve rahmetullah ve barekatuhu ve daimen ve ebeden

***

Ve...

gözlerimi açtığımda yatağımdaydım ama terden her yerim ıslaktı. Hepsi rüyaymış ama gül kokusu hala daha kokuyordu.

Meğer güller rüyalarda da kokarmış
Zekiye Özsoy

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder