Bir gün Isparta'dan bir ağabey, bağından bir sepet üzüm getirmişti. ''Bu benim bahçemden Üstadım'' diye vermişti. Üstadımız hediye kabul etmediğinden, ama gücenmesin diye de, ücretini verip aldı. Odasında, karyolanın karşısında, kapı ile pencere arasında gerili bir ip vardı. Üstadımız oraya bazen havlusunu falan asardı.
Zübeyir Ağabeye, o ipe üzüm salkımlarını dizmesini söyledi. Karyolasında otururken o üzümlere bakıp bakıp tefekkür ediyordu. Onları asalı epey zaman olmuştu. Bir gün sabah dersini yapmıştık. Tam dışarı çıkacağız. Kapıya yaklaştık. Ceylan Ağabey durdu, birden geri döndü. ''Üstadım, bu üzümler böyle, burada durup ne olacak?'' dedi. ''Bekleteceğine versen de, yesek'' demek istiyordu.
Üstadımız: ''Keçeli'' dedi ''O üzümler orada öylece duracak, onlardan almak yasak. Siz ancak yere düşenlerden alabilirsiniz!''
Ceylan Ağabey gitti, ipi tutup salladı. Üzümler patır patır yere düşmeye başladılar. Hemen eğilip yerden toplamaya koyuldu. Üstadımız hiddetle: ''Keçeli sen ne yapıyorsun?'' dedi. Ceylan Ağabey sakin bir şekilde yerden doğruldu:
''Üstadım, siz ''Yere düşenleri alacaksınız demediniz mi? Bende öyle yapıyorum!'' dedi. Bu cevap, Üstadımızın o kadar hoşuna gitti ki, birden hiddeti gitti, tebessüm etmeye başladı. O kadar ki, gülme sesi işitiliyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder