İrfan hayatımızın unutulması mümkün olmayan mümtaz simalarından biri de Tahir-ül Mevlevi veya Tahir Olgun"dur. Biz onu daha çok Mesnevi şarihi olarak tanıyoruz. Bilindiği gibi Mevlana Celalledin-i Rumi Hazretlerinin şaheseri Mesnevi bir çok kalem erbabı tarafından şerhedildi. Hiç şüphesiz bunların içinde en meşhuru İsmail Ankaravî"nin yazdığı yedi büyük cilttir. Ancak hazindir ki bu hazine bugün anlaşılmayacak haldedir. Diğer Mesnevi şerhlerinin bazıları ise ya yetersiz ya şerhsiz veya ehil olmayan kimseler tarafından kaleme alınmıştır.
İşte bütün bunları düşünen merhum Tahir Olgun soyadına yakışan olgunluğuyla ve olanca dolgunluğuyla Mesnevi"yi on dört cilt halinde şerhetti. Zaten kendisi yıllarca Laleli ve Süleymaniye Camiinde Mesnevi okutmuş bir Mevlevi idi. Rahatça söyleyebiliriz ki onun yaptığı bu şerh; tefsir, hadis, tasavvuf ve diğer İslami ilimlerin muhassaları olup bugünkü neslin rahatça anlayabileceği büyük bir hazinedir.
Mesnevi şerhinin dışında “Müslümanlıkta İbadet Tarihi” “Şeyh Şamilin Gazevatı” “Matbuat Alemindeki Hayatım” ve “Edebiyat Lügatı” gibi birbirinden güzel eserler yazan Tahir Olgun Bey aynı zamanda öğrencileri tarafından çok sevilen bir muallim idi. Hoşsohbet nüktedan, mükrim ve mültefit olduğu için etrafında hayranları hiç eksik olmazdı. Evi, adeta edebiyatçılar meclisiydi. Merhum hocamız Mahir İz"in naklettiğine göre Tahir Olgun hem aruz veznini hem hece ölçüsünü maharetle kullanan güçlü bir şairdi.
“Şair Nefi"nin heccevliğine kızarak ona “kelp” diyen, zamanın meşhur simalarından Tahir Efendi hakkında, Nefi"nin söylediği meşhur:
Tahir efendi bana kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir.
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelp Tahirdir.
Kıtasına asırlar sonra Tahirül- Mevlevi –bütün Tahirler adına- Nef"iye şöyle cevap vermiştir:
Zehr-i hücvi cihana neşredenin
Dili bi şek zebanı ef"idir.
Tahir olmaz köpek, fakat beşere
Nef"i vardır o halde Nef"i"dir.
Demek istiyor ki: "Hiciv zehrini cihana yayan kimsenin dili, engerek yılanın dili gibi zehirlidir. Köpek temiz –Tahir- değildir, fakat insanlara faydası vardır. O halde faydalıdır. –Nef"i"dir.
Tahirül Mevlevi öyle ince düşünceli, hassas ve büyüklerine hürmetkâr bir zattı ki –rivayete göre- vasiyeti gereği tabutu hocasının kabrinin hizasından geçirilirken –hürmeten- omuzlardan indirilir... Mezarın seviyesine getirilip öyle devam edilir.
Yine Mahir Hocamızın nakline göre mezar taşına yazılmak üzere şu dörtlüğü kaleme almıştı:
Eli boş gidilmez gidilen yere
Boş gelmedim ya Rab ben suç getirdim
Dağlar çekemezken o ağır yükü
İki kat sırtımla çok güç getirdim
Merhum Tahir Olgun"dan bir nükte daha naklederek bu bahse son verelim:
Adları öğretmen olduğu halde mal edip kendilerine sadece diplomalı cahil diyebileceğimiz eğitimcilerin gittikçe çoğaldığını üzülerek görüyoruz. Az da olsa böyleleri eskiden de vardı. Tahir Olgun merhumun bir zamanlar görev yaptığı Kuleli Askeri Lisesi"nin edebiyat öğretmenlerinden Sadık adındaki yarı cahil de bunlardan biriydi. Edebiyat adına hatırlayabildiği tek nükte “kelp tahirdir” cümlesi olan bu adam ne zaman görse Tahir Olgun Bey"e takılır; olur olmaz yerde ve zamanda “Söyle bakayım Hoca kelp Tahir mi değil mi?” diye konuşmaktan kendini alamaz. Tabii son derece kibar ve efendi bir zat olan ve Mevlevi terbiyesi taşıyan Tahir Bey hiç cevap vermez veya hafif gülümsemelerle geçiştirir. Fakat adam arsızlığını ve kabalığını sürdürmeye kararlıdır. Her karşılaşmasında aynı soruyu sormaktan kendini alamaz. Nihayet bir gün Sadık Efendi bir dost meclisinde yine:
- Yahu! Şu kelbin Tahir olup olmadığını hâlâ anlayamadık deyince Tahirü-l Mevlevi artık dayanamaz; şu can alıcı cevabı verir:
- Azizim, kelbin Tahir olup olmadığı hala tartışılıyor ama “Sadık” olduğu kesin! Allahın rahmeti o güzel insanların üzerine olsun…
Dursun Gürlek
İşte bütün bunları düşünen merhum Tahir Olgun soyadına yakışan olgunluğuyla ve olanca dolgunluğuyla Mesnevi"yi on dört cilt halinde şerhetti. Zaten kendisi yıllarca Laleli ve Süleymaniye Camiinde Mesnevi okutmuş bir Mevlevi idi. Rahatça söyleyebiliriz ki onun yaptığı bu şerh; tefsir, hadis, tasavvuf ve diğer İslami ilimlerin muhassaları olup bugünkü neslin rahatça anlayabileceği büyük bir hazinedir.
Mesnevi şerhinin dışında “Müslümanlıkta İbadet Tarihi” “Şeyh Şamilin Gazevatı” “Matbuat Alemindeki Hayatım” ve “Edebiyat Lügatı” gibi birbirinden güzel eserler yazan Tahir Olgun Bey aynı zamanda öğrencileri tarafından çok sevilen bir muallim idi. Hoşsohbet nüktedan, mükrim ve mültefit olduğu için etrafında hayranları hiç eksik olmazdı. Evi, adeta edebiyatçılar meclisiydi. Merhum hocamız Mahir İz"in naklettiğine göre Tahir Olgun hem aruz veznini hem hece ölçüsünü maharetle kullanan güçlü bir şairdi.
“Şair Nefi"nin heccevliğine kızarak ona “kelp” diyen, zamanın meşhur simalarından Tahir Efendi hakkında, Nefi"nin söylediği meşhur:
Tahir efendi bana kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir.
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelp Tahirdir.
Kıtasına asırlar sonra Tahirül- Mevlevi –bütün Tahirler adına- Nef"iye şöyle cevap vermiştir:
Zehr-i hücvi cihana neşredenin
Dili bi şek zebanı ef"idir.
Tahir olmaz köpek, fakat beşere
Nef"i vardır o halde Nef"i"dir.
Demek istiyor ki: "Hiciv zehrini cihana yayan kimsenin dili, engerek yılanın dili gibi zehirlidir. Köpek temiz –Tahir- değildir, fakat insanlara faydası vardır. O halde faydalıdır. –Nef"i"dir.
Tahirül Mevlevi öyle ince düşünceli, hassas ve büyüklerine hürmetkâr bir zattı ki –rivayete göre- vasiyeti gereği tabutu hocasının kabrinin hizasından geçirilirken –hürmeten- omuzlardan indirilir... Mezarın seviyesine getirilip öyle devam edilir.
Yine Mahir Hocamızın nakline göre mezar taşına yazılmak üzere şu dörtlüğü kaleme almıştı:
Eli boş gidilmez gidilen yere
Boş gelmedim ya Rab ben suç getirdim
Dağlar çekemezken o ağır yükü
İki kat sırtımla çok güç getirdim
Merhum Tahir Olgun"dan bir nükte daha naklederek bu bahse son verelim:
Adları öğretmen olduğu halde mal edip kendilerine sadece diplomalı cahil diyebileceğimiz eğitimcilerin gittikçe çoğaldığını üzülerek görüyoruz. Az da olsa böyleleri eskiden de vardı. Tahir Olgun merhumun bir zamanlar görev yaptığı Kuleli Askeri Lisesi"nin edebiyat öğretmenlerinden Sadık adındaki yarı cahil de bunlardan biriydi. Edebiyat adına hatırlayabildiği tek nükte “kelp tahirdir” cümlesi olan bu adam ne zaman görse Tahir Olgun Bey"e takılır; olur olmaz yerde ve zamanda “Söyle bakayım Hoca kelp Tahir mi değil mi?” diye konuşmaktan kendini alamaz. Tabii son derece kibar ve efendi bir zat olan ve Mevlevi terbiyesi taşıyan Tahir Bey hiç cevap vermez veya hafif gülümsemelerle geçiştirir. Fakat adam arsızlığını ve kabalığını sürdürmeye kararlıdır. Her karşılaşmasında aynı soruyu sormaktan kendini alamaz. Nihayet bir gün Sadık Efendi bir dost meclisinde yine:
- Yahu! Şu kelbin Tahir olup olmadığını hâlâ anlayamadık deyince Tahirü-l Mevlevi artık dayanamaz; şu can alıcı cevabı verir:
- Azizim, kelbin Tahir olup olmadığı hala tartışılıyor ama “Sadık” olduğu kesin! Allahın rahmeti o güzel insanların üzerine olsun…
Dursun Gürlek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder