Koleksiyon kültürü, insanı biraz daha vefalı yapıyor. Çünkü geride kalanları topluyorsunuz. Öte yandan, hayatımızı bunun üzerine kurmamamız, eskilerin deyimiyle, 'eşyadan eşyaya seyahat etmememiz' gerekiyor. Basit bir kuralımız var: 'Neyi seversen sev, ayrılacaksın.' Bu yüzden, mülkiyet duygusunu pekiştirecek her türlü merak ve çabaya karşıyız. Sadece şu: 'Benimdir deme, yanımdadır de.'
Bu meşakkatli dünya yolculuğu sırasında, bizi dinlendirecek meşgalelere, renklere ihtiyacımız var. Kısaca, 'tatlı bir mola' diyelim. Durmak, dinlenmek. Hepsi bu.
Mesela pul, para, kalem, kitap, kartpostal yahut tesbih koleksiyonu yapmak, en iyi dinlenme yollarından biri.
Koleksiyon hem kültür, hem tutkudur. Neyi biriktiriyorsak, onun bilgisini de edinmek zorundayız. Konuyla ilgili yayınları takip etmek ve bilenleri bulmak şart. Bu, yeni arkadaşlıklara da kapı açıyor.
Yıllar evvel şunu yazmıştım, hâlâ aynı yerdeyim: 'Ölüm, biriktirdiğimiz şeylerin altında kalmak olmalı.' Buradaki ince çizgi, dediğim gibi, kendimizi fazla kaptırmamaktır.
Koleksiyon yapmanın bir diğer amacı da, kültürümüze ve geçmişimize ait 'parçaları' koruma altına almaktır.
Şunu da söylemiş olalım: Zamanında değerli olan, sonradan da o değerini muhafaza ediyor. Değerli olmayan ise, aradan uzun zaman geçse bile, yine değer kazanamıyor. Bu, edebiyat dahil, hayatın birçok alanında böyledir.
***
Bana kalırsa, en güzeli, tesbih koleksiyonu yapmaktır. Nurettin Rüştü Büngül, 1939 yılında yayınladığı Eski Eserler Ansiklopedisi'nde şöyle diyor: 'Tesbih, hakikaten üzerinde durup işlenecek sanat eserlerimizdendir.'
Tesbih için 'duâ tâneleri' deniliyor. Bir de bu: 'Parmak uçlarındaki huzur.' Özetle, iyi bir arkadaştır.
Herkesin hemfikir olduğu şey, en kıymetli tesbihlerin ülkemizde yapıldığı, çekildiğidir. Osmanlıdan beri, bu hiç değişmemiştir. İyi bir ustanın elinden çıkmış her tesbih, kusursuz bir sanat eseridir. Aradaki farkı, tesbihten anlamayanlar bile rahatlıkla anlar.
'Benim ustalarım', Sivaslı Metin Karakuş, Erzurumlu Bünyamin Korucu ve Elazığlı Mustafa Karabacak. Bu ustaların dünyada emsali yoktur, varsa da yine Türkiye'dedir. Örneğin Elazığlı Yusuf Usta'nın oğlu İbrahim Özgen. Eski ustaların hayatları ve eserleri ise ayrı bir yazının konusudur. İlk aklıma gelenler, Horozun Salih Usta ve Eyüplü Deli Tahir.
Tesbihlerin geniş bir malzeme kaynağı vardır: Taşlar, ağaçlar, boynuzlar, kemikler, dişler vs. Bunların yanı sıra, artık her şeyden, uçak camından, bilardo topundan, hatta palmiye ağacından bile tesbih 'imal etmeye' başladılar. Sonu yok.
Kehribarın ise bendeki yeri ayrıdır. Rami'de 'Kehribar Sokağı'nı görmüştüm de, ne kadar sevinmiştim. Öyle.
Eskilerin 'samankapan' dediği kehribar, fosilleşmiş çam reçinesidir. Rengi sarıdır, yolculuğu uzun ve heyecan vericidir. Bazı rahatsızlıklara iyi geldiğine inanıldığı için, birçok eşyanın tutma yeri ondan yapılırmış. Baston ve şemsiye sapları, ağızlıklar, hatta zarlar. Kendi içinde çeşitlere ayrılır: Has, damla, sıkma, ateşî. Kıymetli olduğu için, sahteleri, oynanmışları bolca bulunur. Aman dikkat.
Tesbih çekmenin usullerini de unutmayalım: Sallanmaz, avuç içine alınıp ovuşturulmaz, gelişigüzel bir yere bırakılmaz. Özel keselerde taşınır. Bir de her mevsimin, havanın ayrı bir tesbihi olur. Mesela kehribar, soğuk yahut serin havalarda çekilir. Yaz için en uygun tesbih, necef taşından yapılmış olandır. Beyaz ve şeffaftır, soğuktur, ferahlık verir.
Elimize aldığımız bir tesbih, birçok parçadan oluşur: Tane, nişane, pul, imame ve tepelik. Beyzi, kürevî, haddeli diye türlere ayrılırlar. Asıl ustalık, doksan dokuzluk tesbihlerde sergilenir. Tabii otuz üçlüğün de yeri ayrıdır. İşçilik ve malzeme arttıkça, maliyet de ona göre şekillenir. Ayrıntıları çoktur, girmeyelim.
***
İbadet aracı olan tesbih, o büyük medeniyetimizin nadide parçalarından biridir. Doksan dokuzluk bir tesbih, bize, Allah'ın o güzel isimlerini hatırlatır. Esma'ül Hüsna.
Tesbihin kelime anlamı, Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih etme ve ululamadır. (Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük.)
Padişah Birinci Ahmet, Sultan Ahmet Camiinin kaç kişi alacağını merak etmiş. İlk cuma namazında, camiye gelen herkese ödağacından bir tesbih hediye edilmiş. Seksen altı bin küsur tesbih dağıtılmış. Çıkarken de kalembeki tesbih verilmiş, yine aynı sayı bulunmuş.
Rüştü Büngül, 'buradaki asıl husus, caminin kaç kişi aldığı değil, bu kadar çok tesbihin birkaç günde nasıl tedarik edildiğidir' diyor. Bu örnek, bugünkü dille söyleyecek olursak, sektörün büyüklüğünü göstermesi açısından önemli.
Buna benzer yaşanmışlıklar yahut rivayetler çoktur. Sultan İkinci Mahmut'un, Mevlanakapılı bir tesbih ustasının evini sıklıkla ziyaret etmesi ve onu çalışırken seyretmesi gibi.
Koleksiyon yapmanın hayati kurallarından biri de, doğru adreslere ve bilgilere ulaşmaktır. Meraklıları için, önemsediğim üç kaynak kitap ismi vereyim: Necip Sarıcı, Duâ Tâneleri; Deniz Gürsoy, Parmak Uçlarındaki Huzur; Neziroğlu Koleksiyonu, Türk Tesbih Sanatı.
Son olarak: Koleksiyon, esas itibariyle, keyif almak için yapılır. Şu veya bu nedenden dolayı keyfimiz kaçmışsa, kaçıyorsa, iş artık eziyete dönüşmüşse, hemen geri çekilmeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder