Şehrin hamamları sabaha kadar açık olurmuş; bir de şekercileri. Temizlik, bayrama tertemiz ve kokulanmış olarak girmek bayramın ilk şartı ise şeker sözlerle, şeker sofralarla, şeker tadında ruhlarla tatlı yiyip tatlı konuşma da ikinci şartı imiş.
Iyd-ı Fıtır (Fitre/iftar bayramı) ismiyle müsemma fitreler verilir, bir ay imsak edildi diye sevinç içinde iftar edilirmiş. Sevgilinin fermanına, dertlinin dermanına koşulur, borçlunun borcu, suçlunun suçu bağışlanırmış. Ayak takımından eşrafa, zenginden dilenciye en mütevazı çatılardan kaşanelere kadar ihtiyar genç, kadın erkek herkes bir bayram ruhuyla harman olur, bayramı ağız tadı diye sofralara koyup lezzet bulurmuş. En gariban insanın bile bayramlık bir urbası bulunur, bu urbayı bayramın ruhu gibi giyinir ve artık zamanın bayram olduğu bilinciyle oturur, yürür, konuşur, yaşarmış. Mehmet Akif diliyle “Pür handedir âfâk, cihan başka cihandır / Bayram ne kadar hoş, ne şetaretli zamandır”.
Ne güzelmiş o eski bayramlar!..
Şehrin hamamları sabaha kadar açık olurmuş; bir de şekercileri. Temizlik, bayrama tertemiz ve kokulanmış olarak girmek bayramın ilk şartı ise şeker sözlerle, şeker sofralarla, şeker tadında ruhlarla tatlı yiyip tatlı konuşma da ikinci şartı imiş. Bayram, bir namaz ile başlarmış, şimdiki gibi. Minarelerden yükselen lahuti sedaların ardından, abdest nuru ile parlayan yüzlerin sokakları bir şafak aydınlığı gibi doldurduğu rahmani bir namazmış o. Başların kulluk için eğildiği, alınların kulluk için yere değdiği bir namaz. Kalpleri coşturan tekbir ve tehliller ile pırıl pırıl yüzlerin biriktiği bir namaz… Şimdiki gibi…
Ne güzelmiş o eski bayramlar!..
Bayram namazından sonra kabristana gidilip önce atalar ve dedelerin ruhlarıyla bayramlaşılır, belki derinden derine Yasinler ve Fatihalar ile zaman aşılır, selvilerin hazin hışırtıları altında titreşen yanık sadalar ile evlere ulaşılırmış. Evde bir telaş, bir telaş… Ailenin en kıdemli evinde kahvaltı yapılacak ve ailenin bütün fertleri burada birbiriyle buluşacak. Küskünler barışmaya, çocuklar bahşiş kapıp yarışmaya gelmişlerdir mutlaka. Az sonra bekçi baba ve tulumbacı takımına mendiller sunulacak, amir-memur ziyaretleri için uygun hediyyeler bulunacak. Şimdi olmadığı gibi…
Ne güzelmiş o eski bayramlar!..
Önce şeker ikram edilirmiş, ardından kahve… Ama kahve mutlaka sade olacaktır. Güler yüz ile herkesin gönlü yapılacak, elbette ayak da yorgana göre uzatılacaktır. Hatırlı bir ziyaretçi geldiyse -aman ha- diğerlerini küstürmeyeceksiniz, zor da olsa mihman mihman üstüne ağırlamayı bileceksiniz. Çekinmeyin, teşrifat kaideleri zaten birinci derecede kıymetli misafirleri ilk gün, diğerlerini kıymetlerine göre ikinci veya son gün ziyarete imkan tanımaktadır. Birinci gün gelenlerle sarmaş dolaş olmayı, ikinci gün gelenlere ayağa kalkıp bir adım geride durmayı ihmal etmeyiniz. Üçüncü gün gelenlerin de hediyesi nispetinde kıymeti vardır demeyin sakın, onlar hakiki bayram çiçekleridir, belki Nedim’den bir beyit ile gönüllerini almanız gerekebilir: “Pek umar teşrîf-i ıydın ah ikinci gün Nedim / Gündüzün olmazsa akşam olsa da mani değil (Nedim bayram ziyareti için ikinci günde teşrif etmeni ne kadar umar, ah bir bilsen; hatta gündüzünde olmazsa akşamında olsa da razıdır)”.
Ramazan-ı şerif günleri gidiyor, şevval-i mübarek ile bayram geliyor. Sahi ne güzelmiş o eski bayramlar!... Allah bayramı ümmet-i Muhammed’e, bütün İslam ülkelerine uğurlu, kademli eylesin.
Berceste
El vereydi nimet-i vaslın eğer bayramda
Gam yemezdi sâim-i hicranın ol eyyâma dek
(Şeyhülislam Yahya)
Ey sevgili! Senin ayrılık orucunu tutan âşıkın, eğer vuslat nimetine bayramda ulaşacağını bilseydi o güne kadar gam yiyerek orucunu bozmazdı.
Ne güzelmiş o eski bayramlar
YanıtlaSilŞehrin hamamları sabaha kadar açık olurmuş; bir de şekercileri. Temizlik, bayrama tertemiz ve kokulanmış olarak girmek bayramın ilk şartı ise şeker sözlerle, şeker sofralarla, şeker tadında ruhlarla tatlı yiyip tatlı konuşma da ikinci şartı imiş.
Iyd-ı Fıtır (Fitre/iftar bayramı) ismiyle müsemma fitreler verilir, bir ay imsak edildi diye sevinç içinde iftar edilirmiş. Sevgilinin fermanına, dertlinin dermanına koşulur, borçlunun borcu, suçlunun suçu bağışlanırmış. Ayak takımından eşrafa, zenginden dilenciye en mütevazı çatılardan kaşanelere kadar ihtiyar genç, kadın erkek herkes bir bayram ruhuyla harman olur, bayramı ağız tadı diye sofralara koyup lezzet bulurmuş. En gariban insanın bile bayramlık bir urbası bulunur, bu urbayı bayramın ruhu gibi giyinir ve artık zamanın bayram olduğu bilinciyle oturur, yürür, konuşur, yaşarmış. Mehmet Akif diliyle “Pür handedir âfâk, cihan başka cihandır / Bayram ne kadar hoş, ne şetaretli zamandır”.
Ne güzelmiş o eski bayramlar!..
Şehrin hamamları sabaha kadar açık olurmuş; bir de şekercileri. Temizlik, bayrama tertemiz ve kokulanmış olarak girmek bayramın ilk şartı ise şeker sözlerle, şeker sofralarla, şeker tadında ruhlarla tatlı yiyip tatlı konuşma da ikinci şartı imiş. Bayram, bir namaz ile başlarmış, şimdiki gibi. Minarelerden yükselen lahuti sedaların ardından, abdest nuru ile parlayan yüzlerin sokakları bir şafak aydınlığı gibi doldurduğu rahmani bir namazmış o. Başların kulluk için eğildiği, alınların kulluk için yere değdiği bir namaz. Kalpleri coşturan tekbir ve tehliller ile pırıl pırıl yüzlerin biriktiği bir namaz… Şimdiki gibi…
Ne güzelmiş o eski bayramlar!..
Bayram namazından sonra kabristana gidilip önce atalar ve dedelerin ruhlarıyla bayramlaşılır, belki derinden derine Yasinler ve Fatihalar ile zaman aşılır, selvilerin hazin hışırtıları altında titreşen yanık sadalar ile evlere ulaşılırmış. Evde bir telaş, bir telaş… Ailenin en kıdemli evinde kahvaltı yapılacak ve ailenin bütün fertleri burada birbiriyle buluşacak. Küskünler barışmaya, çocuklar bahşiş kapıp yarışmaya gelmişlerdir mutlaka. Az sonra bekçi baba ve tulumbacı takımına mendiller sunulacak, amir-memur ziyaretleri için uygun hediyyeler bulunacak. Şimdi olmadığı gibi…
Ne güzelmiş o eski bayramlar!..
Önce şeker ikram edilirmiş, ardından kahve… Ama kahve mutlaka sade olacaktır. Güler yüz ile herkesin gönlü yapılacak, elbette ayak da yorgana göre uzatılacaktır. Hatırlı bir ziyaretçi geldiyse -aman ha- diğerlerini küstürmeyeceksiniz, zor da olsa mihman mihman üstüne ağırlamayı bileceksiniz. Çekinmeyin, teşrifat kaideleri zaten birinci derecede kıymetli misafirleri ilk gün, diğerlerini kıymetlerine göre ikinci veya son gün ziyarete imkan tanımaktadır. Birinci gün gelenlerle sarmaş dolaş olmayı, ikinci gün gelenlere ayağa kalkıp bir adım geride durmayı ihmal etmeyiniz. Üçüncü gün gelenlerin de hediyesi nispetinde kıymeti vardır demeyin sakın, onlar hakiki bayram çiçekleridir, belki Nedim’den bir beyit ile gönüllerini almanız gerekebilir: “Pek umar teşrîf-i ıydın ah ikinci gün Nedim / Gündüzün olmazsa akşam olsa da mani değil (Nedim bayram ziyareti için ikinci günde teşrif etmeni ne kadar umar, ah bir bilsen; hatta gündüzünde olmazsa akşamında olsa da razıdır)”.
Ramazan-ı şerif günleri gidiyor, şevval-i mübarek ile bayram geliyor. Sahi ne güzelmiş o eski bayramlar!... Allah bayramı ümmet-i Muhammed’e, bütün İslam ülkelerine uğurlu, kademli eylesin.
Berceste
El vereydi nimet-i vaslın eğer bayramda
Gam yemezdi sâim-i hicranın ol eyyâma dek
(Şeyhülislam Yahya)
Ey sevgili! Senin ayrılık orucunu tutan âşıkın, eğer vuslat nimetine bayramda ulaşacağını bilseydi o güne kadar gam yiyerek orucunu bozmazdı.
Selam ve dua ile hayırlı bayramlar......